Bir zamanlar Türkiye

Emekli bir polis memuruyla sohbet ediyoruz. Eskilerden bahsediyor... Bahsettiði yýllar çok da uzak deðil, 90’larýn baþý. Ýstanbul’da bir karakolda görev yapmýþ, “karakolun altý kat kat iþkence aletleriyle doluydu, arkadaþlar akþama kadar iþkence yapmaktan yorulurlardý” diyor. Üstelik iþkence yapýlanlar siyasi tutuklular da deðilmiþ, kimi cinayetten, kimi hýrsýzlýktan yakalanmýþ kiþilermiþ... “Biri vardý” diyor “akþama kadar dövmüþler. Elleri ayaklarý þiþmiþ, dayaktan ayakta duracak hali kalmamýþ. Suçunu sordum, cinayet zanlýsý dediler”...

Ýþkencesiz de oluyormuþ

80’ler, hatta 90’lar... Bu yýllarda adam dövmek sorgunun ana kuralýydý. Polis adam dövmeye o kadar alýþmýþtý ki bazý polisler þüpheliyi yakalar yakalamaz tokatý basardý. Elbette bazen tokat þüpheli yerine onun bir yakýnýna veya bir maðdura da gelebilirdi. Dayak atmak, baðýrmak, çaðýrmak artýk refleks olmuþtu. Doðrusu ya bu manzarada tek maðdur dayak yiyenler de deðildi, asýl maðdur belki tüm psikolojisi kalýcý olarak bozulmuþ olan polislerdi. Þiddeti evlerine ve arkadaþlýklarýna da taþýdýlar. Az maaþ, bol stres altýnda hayatlarý zehir oldu.

Polis iþkence yapýyordu, çünkü baþka türlüsünü bilmiyordu. Devletin muktedirleri ise bu durumdan bir hayli memnundu. Kendisine dokunmayan polis kime ne yaparsa yapsýndý. Güvenlik güçleri 2000’lerin sonu ve 2000’li yýllar boyunca iþkence yapmadan da zanlýlarý konuþturabileceklerini, suçu çözebileceklerini anladýklarýnda çok þaþýrdýlar. Hatta bu eðitimlerden geçen bir polis “Biz eskiden ne kadar gereksiz yere enerjimizi harcýyormuþuz. Demek ki suçlular dayak yemeden de, baðýrýp çaðýrýlmadan da konuþabiliyorlarmýþ” demiþti...

Dokunulmazlar

Polis suçu aydýnlatabilmek ve ülkede huzuru saðlayabilmek için þiddete geçmiþte sýkça baþvurdu. Fakat diðer taraftan devletin güvenlik birimlerince iþlenen neredeyse hiçbir suç takip edilmedi. O yýllarda devletin adam öldürmesi sýradan bir olaydý. Ceset bir araziye atýlýr, tetiði çeken bilinse de üzerine gidilmezdi. Hele hele derin devlet süsü verilmiþ kiþilerin tam bir dokunulmazlýðý vardý. Baþka bir deyiþle polis, savcý ve hakim gerçek suçun olduðu yerlere yaklaþtýrýlmazdý... Bir yandan suçu önlemek için karakollardan iniltiler yükselirdi, diðer taraftan suçun en aðýrý bizzat devlet eliyle iþlenirdi...

Þüphesiz insan haklarý ihlalleri terör maðduru bölgelerde çok daha aðýr yaþandý. 27 Mayýs’la baþlayan darbeler döneminde ise iþkenceler adeta zirve yaptý. Baþka bir deyiþle bizler iþkencelerden geçmiþ bir milletiz. Bizler devleti eliyle iþkenceden geçirilmiþ, kendisine eziyet edilmiþ, hakaret edilmiþ bir halkýz. Bizler ne kadar “geçti” desek de yaralarýmýz hala taze. Karakollarýmýz, eziyet edilmiþ insanlarýmýz, kötü anýlarýmýz her daim yaný baþýmýzda... Hala o günleri ‘hatýra’ diye anlatan pek çok insan var içimizde. Bu nedenle yaralarýmýzýn kapanmasý da, iyileþmemiz de zaman alacak.

Tüm bunlarý söylerken geldiðimiz nokta ile de gurur duyduðumu da belirtmek isterim. Bugün tüm karakollarda, emniyet birimlerinde her oda 24 saat kamera ile izleniyor. Kötü muamele ve iþkence istisna haline geldi. Eðitimli polisler 2000’lerin baþýnda bu yana bünyede yükseldikçe ‘eski usuller’e itibar eden þükür ki kalmadý. Emniyet’in üst kademesinde master ve doktoralý sayýsý her geçen gün artýyor. Kötü muamelenin suçu çözmediði, tam aksine suçu körüklediði de anlaþýldý. En önemlisi suçu kim iþlerse iþlesin, isterse devlet iþlesin, karþýsýnda polisi ve savcýlarý buluyor. Emniyet, savcýlar ve hakimler hem çok daha donanýmlý, hem sabýrlý, hem de çok cesur... Gelinen nokta ile övünmemek imkansýz. Bu aþamaya gelmemizi saðlayanlarý tebrik ediyorum. Ancak yeniden yaþamak istemiyorsak yakýn geçmiþi de unutmamamýz gerekiyor .