Uluslararasý bir konferans için Ýtalya’dayým þu günlerde. Dolayýsýyla memleketi uzaktan izliyorum. Ama Eskiþehir’de yaþanan gergin bir gösterinin haberini ilgiyle okudum. Çünkü, üç aydýr mütemadiyen yaþadýðýmýz kýsýr döngünün nasýl kýrýlabileceðine dair bir ipucu veriyordu.
Olayýn özeti þu: Hatay’daki olaylar sýrasýnda hayatýný kaybeden Ahmet Atakan için toplanmýþ bir grup. Epey kýzgýn imiþler. Polisle çatýþmaya da bahane arýyorlarmýþ. Ancak polisin geri durmasý, müdahale etmemesi, olayýn büyümesini önlemiþ. Cihan Haber Ajansý þöyle yazýyor:
“[Grubun] tüm giriþimlerine raðmen polis müdahale etmeyip karþýlýk vermeyince eylemciler daðýldý.”
Bunu okuyunca “üç aydýr anlatmaya çalýþtýðým iþte bu” dedim kendi kendime. Çünkü Gezi olaylarýnýn baþlangýcýndan bu yana, “barýþçýl gösterilere müdahale edilmesin” diye ýsrar edip duruyorum. Sebebi, göstericilere sempati beslemem, ideolojilerine yakýn durmam deðil. Bu tip toplumsal olaylarýn “daha sýký asayiþ tedbirleri” ile deðil, aksine daha fazla özgürlük ve siyasi diyalog ile çözülebileceðine inanmam.
‘Darbe giriþimi’ mi?
Ancak bu görüþün çok kimseyi ikna etmediðini de görüyorum. Çünkü ne zaman “býrakýnýz gösteri yapsýnlar” desem, beni ya “saf” olmakla eleþtiren, ya da menfaat gereði “saf deðiþtirmekle” suçlayan mesajlar alýyorum.
Bunun bir sebebi, sanýrým, muhafazakar kesimin önemli bir bölümünün, Gezi olaylarýný karþýsýnda “dik” durulmasý gereken bir “darbe giriþimi” olarak yorumlanmasý. Ancak bu taným baþtan beri aklýma yatmýþ deðil. Çünkü “darbe” dediðimiz þeyi “bürokrasi” (örneðin ordu veya yargý) yapar. Gezi’de ve süregiden artçý þoklarýnda ise “bürokrasi” deðil “toplum” var: Solcular, ulusalcýlar, Beyaz Türkler, Alevi gençler, “marjinaller”, vs.
Ha, bu kesimlerin bir kýsmý “ordu göreve” diye yürümeye epey müsait. Bir darbe olsa pek sevinebilirler yani. Ama mesele de o ya: Darbeler devri kapandý artýk. Ordu sivil iktidara baðlandý, yargýdaki “kast sistemi” de bitti. Zaten o yüzden “Yeni Türkiye kuruldu” diye sevinmiyor muyuz? O halde niçin her yeni siyasi olguyu eski Türkiye kalýplarýyla yorumlayalým?
Filler ve körler
Velhasýl, “darbe giriþimi” söylemini geçiyorum ben. Geriye toplumsal bir realite olan “Gezi kitlesi”ni tanýmlamak kalýyor. Bu noktada ise, sanýrým, “fili tarif eden körler” örneðine benzer bir çýkmazdayýz son üç aydýr. Herkes, Gezi kitlesi içindeki bir gruba odaklanýp “iþte Gezi ruhu bu” diyor. Kimine sadece göre bireysel özgürlük isteyen açýk fikirli gençler bunlar. Ötekilerine göre ise baþörtülü hanýmlara saldýran, AK Parti binalarýný kundaklayan serseriler.
Oysa Gezi, tam da plansýz ve spontane bir reaksiyon olduðu için, tüm bu farklý gruplarý bir araya getiren bir kaos. O yüzden de iktidarýn yapmasý gereken en akýlcý iþ, gerilimi artýrarak muhalif kitleyi daha da kenetlemek ve büyütmek deðil. Aksine, gerilimi düþürmek. Bu da, makul eleþtiri ve talepleri dinlemekle mümkün. Bir de, elbette, barýþçýl olduðu sürece protesto gösterilerine müdahale etmemekle.
Bu noktada muhafazakar kesime dostane bir uyarý yapmak isterim. Yýllar önce Amerikalý bir akademisyenin 11 Eylül saldýrýlarý ile ilgili bir yorumu dikkatimi çekmiþti: “Bir dýþ saldýrýya uðrayan toplumlar, o saldýrýyý objektif olarak analiz etmeyi genelde baþaramaz” diyor, ABD’yi bu hataya düþmemesi için uyarýyordu.
Bir tür “dýþ saldýrý” olarak Gezi de benzer bir “objektiflik tahribatý” yapýyor olabilir son üç aydýr, onun hedefi olanlarda. Ama tam da o yüzden objektiflik için uðraþmak gerek. Ve, tabii ki, özgürlüklerden geri adým atmamak.