"Erken” kabul edilen ölüm karþýsýnda insanýn anýlar labirentine girmemesi mümkün deðil.
Mehmet Ali Birand ile 1985 yýlýnýn Aralýk ayýnýn ilk haftasýnda tanýþtým!..
O dönemin, Milliyet ile tirajda yarýþan iddialý gazetesi Güneþ’in 30 yaþýna yeni girmiþ dýþ haberler editörüydüm. NATO Savunma Bakanlarý toplantýsý için Brüksel’deydim. Yunanistan Baþbakaný Andress
Papandreu toplantýya “savunma bakaný þapkasýyla” katýlýyordu ve Türk-Yunan iliþkisi,
Güneþ’in Atina Temsilcisi merhum Ahmet UranBaran’ýn ortaya çýkardýðý “Ege Adalarý’nýn silahlandýrýlmasý” kriziyle gerilmiþti.
NATO Karargahý’nn basýn mensuplarýna ayrýlmýþ salonunda haberlerimi hazýrlarken yanýma, elinde iki kutu kahve taþýyan, centilmenliði hareketlerine oturmuþ bir meslektaþ, Birand geldi. O dönem, Milliyet’e Brüksel’den geçtiði birbirinden kaliteli haberler ile hemen her sabah, bana,
Güneþ’teki masamda kabuslar yaþatan adam!..
Kahvelerden birini önüme koydu, “Adýný çok duyuyorum, haberciliðin de harika gidiyor, tanýþalým istedim. Ben, Mehmet Ali Birand” dedi.
Benim için Birand, her zaman, elinde bir kahve kutusu ile masama gelen o mütevazi kimlikli güçlü haberci olarak kaldý.
Kendisiyle omuz omuza çalýþma fýrsatýmýz olmadý. Bir Hasan Cemal, Cengiz Çandar,Ayþenur Aslan ve Ali Kýrca gibi yýllara dayanan derin dostluðumuz da...
Yaþamýn akýp giden yýllarýnda yollarýmýz önemli heyet gezileri veya basýn toplantýlarýnda kesiþti, kýsa, yalnýz haberlerin analiz edildiði hoþ sohbetlerin insanlarý olduk.
Bir kuþaðý etkileyen gazeteci...
Benim kuþaðým, ne yazýk ki, Abdi Ýpekçi ile yakýn çalýþma arkadaþlýðý þansýný yakalayamadý.. Kuþaðýmýzýn gazeteciliðinin þekillenmesinde önemli rol oynayan üstadlar ile suikastýn devamýnda çalýþtýk. Merhum Nezih Demirkent’ten “haberciliðin kurumsal bir çalýþma olduðunu”, sevgili Hakký Öcal’dan “haber yöneticiliði ile aðabeyliðin nasýl kaynaþacaðýný”,Güneri Cývaoðlu’dan “ham halde gelen haberi sonuna kadar nasýl kanýrtacaðýmýzý”,
Mehmet Barlas’tan “kitap okumayan gazetecinin bir halt olamayacaðýný” öðrendik.
Mehmet Ali Birand bize, bu meslek açýsýndan çok önemli bir noktayý öðretti: Muhabirliðin gazetecilikteki tek makam olduðunu...
Medya dünyasýnda yöneticilikler, gelip-geçici koltuklardýr, “tayinle gelen, azille gider...” Ama muhabirlik, bir gazetecinin tek varlýk nedenidir. Eðer iyi bir muhabirseniz, gazetecisinizdir. Bu meslekte, baþka da kalýcý bir makam yoktur.
Mehmet Ali Birand, çok iyi bir muhabirdi.
Onun gazeteciliði “bir yaþam biçimine” dönüþtüren çalýþma enerjisi büyük bir örnektir. Meslekte pek çok “ilki” gerçekleþtirmesi de zaten buna dayanýyor.
Küresel kimlik...
1988 yýlýnda Abdullah Öcalan ile buluþmaya ancak düþünce yapýsýný sýnýrlarýn ötesine taþýmýþ, küresel kimlikle yaþayan bir gazeteci cesaret edebilirdi. Söyleþi nedeniyle Milliyet toplatýldýðýnda Güneþ’in genç yazýiþleri müdürü olarak özel bir baþyazýyla karara karþý çýktýðýmý, bu nedenle de Ankara’dan “uyarý salvolarý” aldýðýmý dün gibi hatýrlýyorum.
Savunduðu tüm fikirlere katýldým mý, hayýr...
Ama O’nun içindeki çocuðu (gazeteciliðin birinci þartý) sürekli canlý tutmasýna, sürekli üretmesine ve mesleðe olan yüksek katkýlarýna her zaman saygý duydum.
Toktamýþ hoca
Deðerli Toktamýþ Ateþ’le tanýþmam biraz daha erkene rastlar. 1979 yýlýnýn eylül ayýnda Ýstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi Kürsüsü master programýnda dersime girdiðinde henüz “doçent” ünvanýný taþýyordu. Ýç çatýþma yaþayan bir ülkenin üniversiteleri kan gölüne çevirdiði dönemde “cesur akademisyen” kimliðini sergileyen,siyaset bilimi ile “insanlýðýn ortak deðerlerini” buluþturan güçlü bir ses olarak çýkmýþtý karþýma. Onda, Prof.Dr.Ümit Doðanay’ýn 20 Kasým 1979 tarihinde öldürülmesi sonucu bir aydýnýn silah karþýsýndaki kararlý duruþunu gördüm, ilerleyen yýllarda “toplumsal barýþ, demokrasi ve hoþgörü” için ne tür riskler alýnmasý gerektiðini yine ondan öðrendim.
Birand ve Ateþ’in ölümleri bizleri Ali Kýrca’nýn ifadesiyle yalnýzlaþtýrdý...
Allah rahmet eylesin...