Biraz sükûnet... Fazla değil, biraz...
En sakinlerinden mahdum Tuğrul Türkeş bile, lafa “Ayaklarını kırarız” diye başlıyor.
Bir başkası, içinde “itler” geçen nezih cümleler kuruyor.
Kocaelili arkadaş (Lütfü Türkan), “Bu söylediklerim en hafif ifadesiyle ayıptır” deme gereği duymadığı gibi, Kürtlere toprağın altını reva gören sözlerine yeni sözler ekliyor.
Bir diğeri Ergenekon’dan girip, Tanrı Dağı’ndan çıkıyor.
Sevgili Özcan Yeniçeri hocamız bile coşkulu...
Bilimle, bilgiyle, kavramlarla konuşması gereken Özcan Yeniçeri hocamız, “sükûnet ve itidal kaybı” olarak yansıyan “sertliğe” mazeret üretmekten kendini alamıyor. (Bkz. Savcı Sayan, Yusuf Ziya Cömert, Turgay Güler ve Ahmet Kekeç’in katıldıkları “En Sıra Dışı” programındaki Özcan Yeniçeri performansı...)
Ne olacak yani?
Devlet Bahçeli “vur” dediğinde vuracak mısınız? “Öl” dediğinde ölecek misiniz?
Kimi vuracaksınız?
Ne uğruna öleceksiniz?
Efendim, Türkiye bölünüyor, teröristle pazarlık yapılıyor...
Korkmayın, Türkiye’nin bölündüğü filan yok... Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mesajı, “bağımsızlık fikriyatından vazgeçildiğinin” ilamıdır. Başka da bir şey değildir.
Teröristle pazarlık olmaz elbette...
Bir meseleyi çözmek istiyorsanız, “talepleri” de bir şekilde denkleme dahil edeceksiniz.
Çünkü, o meseleyi yaratan, biraz da “talepler”dir...
Hatta “beklentiler”dir...
Bunlar yokmuş gibi davranırsanız, o meseleyi çözemezsiniz.
Hem de, korktuğunuz akıbeti çabuklaştırır, ülkeyi bölersiniz.
Bu da (talepleri dikkate alan çözüm biçimi de), “teröristle pazarlık” değildir.
Madem teröristle pazarlık sizi bu kadar geriyor, gerilme hakkınızı, Devlet Bahçeli “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını bekleyelim” deyip, Öcalan’la ilgili “kesinleşmiş” idam hükmünü hasıraltı ettiğinde kullanacaktınız.
Bu da bir nevi pazarlıktır.
Medyasıyla, AB’siyle, Beyaz Türk’üyle, derin devletiyle yürütülen pazarlığı (“Öcalan asılmasın” pazarlığını) derin bir hoşgörüyle izlediniz.
Lütfü Bey, “Ölümlerden ölüm beğenin” demedi.
Mahdum Türkeş “kırılacak ayak arayışına” girmedi.
Müntesipler “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarıyla meydanları inletmedi.
Herkes sustu. Hepiniz sustunuz.
Sükûneti biliyordunuz pekala...
Koalisyon ortağı bulunduğunuz hükümet, Turan illerini Rus inhisarına terk eden kararın altına imza atarken, oldukça sakindiniz.
Doğu Türkistanlı Müslümanlara kan kusturan eli kanlı katil Zemin, koalisyon ortağı bulunduğunuz hükümet tarafından “Türk Devlet Nişanı”yla ödüllendirilirken sakindiniz...
Koalisyon ortağı bulunduğunuz hükümetin Başbakanı (Ecevit) Çeçenistan’daki Rus zulmüne onay verirken sakindiniz.
IMF’yle “teslim anlaşması” imzalanırken de sakindiniz.
İşbu anlaşmayla “tütün ve pancar” ekimi kotaya bağlanmıştı hani...
Daha doğrusu, dış satımımızın en önemli ayağını oluşturan mamullere üretim ve ekim yasağı getirilmişti.
Kemal Derviş’in şart koştuğu ve bir gece yarısı operasyonuyla çıkarılan 15 yasa da bu yasağı “yasal güvenceye” (!) kavuşturuyordu.
Bu işler olurken sakindiniz ve itidali elden bırakmadınız.
Bu sükûneti devam ettirin.
Bu defaki doğru ve gerekli bir “tepkisizlik” olacak.
Siz kazanacaksınız.
Siz kazandığınızda, ülke kazanmış olacak.