Galiba bütün bu olan bitene biraz geriye çekilip uzaktan ve soðukkanlý bakmak gerekiyor. Þimdi burada, bizim tartýþtýðýmýz, ekonomik ve siyasi olarak iki temel boyut var; birincisi yolsuzluk boyutu ikincisi bu meselenin siyasi boyutu... Ýþte bu ikinci meselede iþler karýþýyor. Ama biz bu iki boyutu da, iktisadi içeriði ile ele alalým. Sanýyorum bu mesele pür bir yolsuzluk meselesidir; iþin siyasi yaný yoktur diyen az insan var. Artýk onlara da diyecek bir ‘þey’ bulamýyorum.
Devam edelim; tartýþma alaný iþin yolsuzluk boyutunda dönmüyor dikkat ederseniz; siyasi tarafta dönüyor. Buradaki hükümet karþýtý tarafýn temel tezi þu: Bu hükümet yolsuzluða bulaþtý; o zaman istifa etsin. Burada ‘hükümet yolsuzluða bulaþtý’ çýkarýmýndan sonra muhalefet, -belki BDP dýþýnda- sonuna kadar gidilsin, ortaya çýkarýlsýn demiyor (Bu arada ‘muhalefet’ deyince yalnýz Meclis’i kastetmiyorum, burada sosyete muhalefetini de anlatýyorum). Ýþte bu söylenince bu meselenin arkasýndaki temel iktisadi ve politik saikleri arýyorsunuz.
Yolsuzluðun çocuklarý...
Buraya geleceðiz, ilk önce þu yolsuzluk meselesinin ekonomik boyutuna deðinelim. Bizim ülkemizde yolsuzluk, devleti dolandýrma biçimi olarak ortaya çýkar. Zaten genel olarak da böyledir. Devletin olduðu her yerde yolsuzluk vardýr. Ama devletin ekonomide yoðun olarak var olduðu, devletin diktatöryal bir baský aracý olarak kullanýldýðý ülke ve ekonomilerde baþlý baþýna yolsuzluk ekonomisi diye bir þey vardýr ve buralardaki sermaye yolsuzluk üzerinden kendisini temellendirir. Þimdi burada referans verirsem sayfa biter; binlerce rapor, araþtýrma vardýr; demokrasinin kurumsallaþmadýðý, devletçi, baskýcý toplumlarda yolsuzluðun kaçýnýlmaz olduðunu anlatan...
Türkiye’de de, biliyoruz ve kanýtlanmýþtýr ki, geneleksel sermaye devleti soyarak, devlet imkanlarýndan yararlanarak sermaye olmuþtur, darbeler yaptýrmýþtýr. Þimdi yolsuzluk diye ayaða kalkan ve medya organlarýnda, çok þaþýrmýþ gibi yapan sermayenin varoluþunu yolsuzluk saðlamýþtýr bu ülkede. Büyük sermaye zaten devletin içinde olduðu, onun yapýsal bir uzantýsý olduðu için, küçük rüþvet mekanizmasý yalnýz küçükler için öteden beri bir iþleri kolaylaþtýrma ‘vergisi’ olmuþtur. Hatta seksenlerde bunun ‘resmileþtiðini’ bile gördük.
Yolsuzlukla mücadele ve AK Parti
Ama hem Türkiye’de hem de dünyada doksanlara girdiðimizde çok önemli bir geliþme oldu; Berlin Duvarý yýkýldý ve zaten kendileri bir ‘yolsuzluk’ erki olan bürokratik oligarþiler çökmeye baþladý. Ancak baþta Rusya olmak üzere, buralarda çöken devleti soyan yeni bir oligarþi ortaya çýktý. Doksanlý yýllardaki krizler de gösterdi ki, sistem içinde, bu yapýlar büyük tehdit oluþturuyor. 1998’de, Avrupa Konseyi, Yolsuzluða Karþý Ülkeler Grubu’nun (GRECO) kurulmasýna öncülük etti. Türkiye de burada... Artýk devleti soyan lümpen burjuvalar dünya çapýnda izlenip mahkum edilmeye baþlandý. Yeni bir döneme adým attýk.
Türkiye’de AK Parti, aslýnda bir yolsuzluk krizi de olan 2001 krizi sonrasý iktidara geldi. Bankalarý o zamana deðin soyanlar -yeðenler, Uzanlar vb- deþifre oldu. Lümpen soyguncu burjuvazinin eli yüzü silindi. Ve bu dönem bir özelleþtirme süreci de baþladý. Bu süreç, o dönemde, birçok olayda olduðu gibi, iktidarýn denetimi dýþýnda da geliþti. Ama þunu söyleyebiliriz ve bu bilimsel bir gerçektir; AK Parti’nin iktidara geliþinin temel saiklerinden birisi, dönemsel olarak da, devlet içindeki bürokratik oligarþiye dayanmayan yeni ve temiz, küresel pazarlarda rekabet edecek bir burjuvazi oluþturmaktý. Týpký demokratikleþme sürecinde olduðu gibi, AK Parti burada da mücadele etti. Ama çoðu kere de, demokratikleþmede olduðu gibi, ayaðý takýldý. Baþbakan sonunda isyan edip, devlet içinde bürokratik oligarþi var demek zorunda kaldý. Bu bürokratik oligarþi, yalnýz devlete dayanarak büyüyen geleneksel sermayenin aparatý deðildi; bu oligarþi, ayný zamanda, geleneksel sermayeye yeni küresel rakipler gelmesin, Türkiye’de yatýrým yapmasýn diye çalýþan bir devlet erkiydi.
Oligarþinin arkasýndaki mevzuat
Ama iþin daha da vahimi bu erk, korkunç engelleyici mevzuata dayanýyordu. Yani oligarþinin arkasýnda binlerce sayfa meri kanun vardý. Bu, kemikleþmiþ yapýyý deðiþtirmek için -hele Türkiye gibi bir ülkede- üç dönem iktidar olmak da yetmezdi; yetmedi nitekim. Milyarlarca dolarlýk özelleþtirme, kentsel dönüþüm, milyarlarca dolarlýk duble yollar, metrolar, enerji hatlarý, kamu bankalarýnýn iyileþtirilmesi, Ýstanbul’un finans merkezi olmasý... Bir de bunlara Halk Bankasý’nýn Ýran ve diðer enerji sermayesini biriktirmesi ve rezerv paralar dýþýnda yeni bir ekonomik çevrim oluþturmasý eklendi.
Ancak bütün bunlar, o eski, köhnemiþ ve þimdi ‘bu ne yolsuzluk’ diye ayaða kalkan lümpen burjuvaziyi ortaya çýkaran bürokratik oligarþi ve onun çaðdýþý mevzuatý ile yapýlmaya çalýþýldý. Burada bir açýðýn olmamasýnýn imkaný var mý; yok deðil mi, ayný sorunu biz Kürt barýþý sürecinde de yaþadýk, bu süreçte olan kazalarý, iktidarýn denetimi dýþýnda olan biteni bir sýralayýn bakalým; nasýl korkunç bir tablo ortaya çýkacak.
Þonuç olarak; yolsuzluk ile demokratikleþme arasýnda tersine iþleyen bir süreç vardýr. Þunu soruyorum, bu ülkede doðru dürüst bir muhalefet olsaydý ve biz yeni Anayasayý yapýp, baskýcý devlet aygýtýný geriletseydik; þimdi bunlarý tartýþýyor olur muyduk? Gelelim iþin siyasi boyutuna...
Suudlar, BAE ve ayrýlan milyar dolarlar
Geçen akþam TRT Arapça kanalýmýza konuk oldum. Tabii iþleri gereði Suud ve BAE haber kanallarýný da izliyorlar. Bu ülkelerin kanallarý, neredeyse bütün vakitlerini Erdoðan karþýtlýðýna ayýrmýþlar. Nedeni de çok açýk; Mýsýr’da olanýn Türkiye’de olmasýný istiyorlar, bunu neden istedikleri de açýk. Orada bulunan Ortadoðulu bir uzman ‘þu an Suudlar ve BAE, týpký Mýsýr gibi, Türkiye operasyonuna milyarlar ayýrdý, bunu bilin’ dedi. Doðru olduðundan zerre kuþkum yok, Suud oligarþisinin yerinde olsam ben de ayný þeyi yapardým çünkü...
Bu meselenin yalnýzca bir yönü... Ýþin siyasi boyutunu daha da açýklayacak o denli çok veri, bilgi var ki elimizde. Bu sayfalarda, Türkiye-Kürt Yönetimi iliþkisi ve çözüm sürecine de varan enerji boyutunu anlattýk. Ortadoðu’nun bu anlamda yeni sýnýrlarýnýn çizilmesi, burada Ýsrail’in ve ABD’nin neocon kanadýnýn, Britanya’nýn pozisyonlarýna deðindik.
Yeni sermayeye ve devlete saldýrý
Ama benim dikkatimi çeken ve bu süreci anlatan iki önemli olgu da var artýk bir darbe teþebbüsüne dönüþmüþ bu operasyonda... Halk Bankasý, TCDD gibi son yýllarda Türkiye’yi öne çýkaran ve IMF’nin baþýndan beri, neden özelleþtirmediniz, neden bu yükü taþýyorsunuz diye çemkirdiði kurumlarýn hedef olmasýnýn yaný sýra -belki de bununla birlikte olmasý anlamlý- son yýllarda ortaya çýkan ve geleneksel devletçi sermayeden ayrýlarak, küresel rekabette onu geçen yeni sermaye yapýlarýna da operasyonun yönelmesi aslýnda çok þeyi anlatýyor.
Büyük dönüþümlerde, bu dönüþümü yapan bütün iktidarlar kendi sermaye sýnýflarýný ortaya çýkarýrlar. Bu yapýlar ortaya çýkmýþsa ya da çýkma yolundaysa siz söz konusu iktidarý, hatta (yeni) devleti indirmek, felç etmek isterseniz, bu yeni sermayeyi yok etmeden onu indirip, yeni oluþmakta olan devleti felç edemezsiniz. Bu da kanýtllanmýþ bir iktisat ve siyaset bilimi tezidir...