Hava aðýr. Atmosfer nefes almaya bile müsait deðil. Herkes, her þey aðýr bir baský altýnda. Allah sonumuzu hayýr eylesin demekten baþka elimden bir þey gelmiyor. Bir uçtan öteki uça öyle bir savrulduk ki, ara kademeler, gri bölgeler uçup buharlaþtý. Benim gibi ömrünü, zýt iki kutbun ortak yanlarýný bulup buluþturmaya, ortak yanlarý uzlaþma mevzii haline getirmeye adamýþ biri bile çaresizlik içinde kývranýyor. Sorun öyle hýzlý bir alev topuna döndü ki, doðrusu, bu durum benim önceden öngöremediðim bir seviyeye çok hýzlý týrmandýrdý. Þimdi aþaðýdan, hem iç çekerek hem de aptallaþmýþ bir yüz ifadesiyle, olup biteni izlemeye ve anlamaya çalýþýyorum.
Bütün içtenliðimle söylemeliyim ki, ne demem konusunda net bir fikrim yok. Bu durumdan son derece rahatsýz olmama raðmen, kiþisel durumum budur maalesef. Keþke elimde sihirli bir deðnek olsa diye adeta yalvarýyorum Allah’a. Belki sihirli bir deðnek, yýllarýn, kimbilir belki de yüz yýllarýn önyargýlarýný bir çýrpýda ortadan kaldýrýr ve neredeyse yosun tutmuþ endiþelere teskin edici cevaplar bulurdu.
Bir derde deva olmak isterdim. Ama çaresizim. Çünkü kimse ötekini dinlemiyor. Kimse ötekinin farklý ama doðru bir þeyler söyleyeceðine inanmýyor. Kimse ötekinin kendi yararýna yontmadan aðzýndan hayýrlý bir çift lafýn çýkacaðýna inanmýyor. Bu hakikaten de berbat bir durum.
Kim ne derse desin, herkes gibi ben de kendimi aðýr bir baský altýnda hissediyorum. Bu baskýdan kurtulmanýn tek yolu var; geçmiþte yaptýðým gibi "Balýkçý" olmak. Balýkçý olmak derken kastettiðim þudur; Ne Kürt ne de Türk olmak. En hafif deyimle Norveç kadar tarafsýz ve Norveç kadar nesnel olmak.
Bu aðýr sorunun ve sorunu daha da aðýrlaþtýran bu kurþun gibi aðýr atmosferin içinden geçmek ve ondan söz etmek ve çözümler için fikir üretmek, ancak böyle mümkün olabilir. Tabii eðer izin verirseniz. Bunlarý söylerken elbette kastettiðim bir tür arabuluculuk deðil. Buna gerek yok; Çünkü henüz iþ iþten tümüyle geçmiþ deðil. Benim söylemeye çalýþtýðým þey, yanlýþ þeyler söylesem bile beni dinleme imkanýna kavuþmaktýr.
Kabaca þunu söylüyorum; ne yapacaksanýz yapýn ama önce bir dinleyin. Kimi seslerin duyulur olmasýna izin verin. Son tahlilde kaybedeceðiniz bir þey yok. Kimbilir, belki de birbirimizi dinlerken baþka alternatifler bulma imkaný doðabilir. Belki en az maliyetli çözüm imkanlarý doðabilir. Testiyi kýrmadan testiye son bir kez daha bakmakta fayda var.
Eðer izin verirseniz kafamý kurcalayan iki temel meseleye dair fikirlerimi sizinle paylaþmak isterim. Birincisi, referandum ile birlikte Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bir cazibe merkezine dönüþeceði algýsýdýr. Bu algýnýn koþulladýðý diðer sorun ise bu durumun içeride ayrýlýkçý cereyanlarý tetikleme ihtimalidir.
Türkiye’deki Kürtler þu gerçeði çok iyi biliyorlar. Türkiye, bir Avrupa ülkesidir. Türkiye’nin yüzü Avrupa’ya dönüktür. Bunun anlamý, bir Avrupa hayranlýðý filan deðildir. Bunun anlamý demokrasi ve parlamenter rejimdir. Bunun anlamý, Ortadoðu'daki kaygan zemin yerine, nispetten standart bir hayat koþuludur. Güvenilir bir gelecektir. Bunun en büyük kanýtý ise 40 yýl boyunca PKK’nin vaatlerine kanmamýþ olmaktýr. Eðer Türkiye’de yaþayan Kürtler Ortadoðu'da yaþamak isteselerdi, PKK’nin çaðrýlarýna kulak kabartýp öyle pozisyon alýrlardý. Bunu yapmadýlar. Ýkincisi 1992 yýlýndan bu yana Irak'ýn Kuzeyinde bir Kürt oluþumu vardý. Bu oluþum 2005’de anayasal bir nitelik kazanarak federal devlet statüsü kazandý. Peki kaç Kürt gidip bu federal devlette yaþamaya karar verdi? Sayýlar ortada bir elin parmak sayýsýný geçmez.
Dolayýsýyla Türkiye Kürtleri için tek bir cazibe merkezi vardýr onun adý da Türkiye’dir. Nokta. (Devam edeceðim.)