Birbirinden farklı Kur’an’lar var mı?

Dr. Tayyar Altıkulaç’ın IRCICA tarafından yayımlanan “Hz. Ali’ye Nispet Edilen Mushaflar” adlı çalışması Batılı oryantalistlere ciddi bir cevap anlamı taşıyor... İncilin günümüze geliş sürecinde yaşadığı kanonikleşmeye dair tecrübeye benzer dönüşümü, Kuranı Kerim de yaşadı mı? Batılı oryantalistler, Kuranı Kerim’e dair şüphelerini uzun yıllardır tetkik ediyorlar. IRCICA’nın Dr. Altıkulaç aracılığıyla, 1968 yılında Yemen’de bulunan ve Hz. Ali’ye isnad edilen nüshalar üzerinden yaptığı karşılaştırmalı tetkik, bahsettiğimiz şüphelere verilmiş bilimsel bir cevap...

Hz. Peygamber(s) zamanında inzal olan ayetler, sahabeler tarafından derhal ezberlenmenin yanı sıra, inceltilmiş taşların, kaburga kemiklerinin, ipek kumaşların, parşömenlerin de üzerine yazılıyordu. Pek çok sahabenin böylesi koleksiyonları vardı. Ubey b. Kaab, Abdullah b. Mesud gibi sahabelerin mushafları keza Suhuf-u Fatıma olarak nam salmış Hz. Fatıma’ya ait olduğu aktarılan sahifeler, Hz. Ali’ye isnat edilen Mushaflar, Ümmü Seleme Annemiz’in vefatlarına kadar sakladıkları kendine ait koleksiyon da bunlar arasındadır. Kuşkusuz Hz. Peygamberin(s) arkadaşlarının bu tür yazım ve bir tür ders notları gibi de tuttukları varakların olması normaldir.

Peki bunlar arasında farklılıklar var mıdır?

Hayır!

Hz. Ebubekir zamanında Hz. Ali’nin evine kapanarak, Cuma namazları dışında dışarı çıkmadan Kuranı Kerim’i hattederek yazıp toparladığı, tüm tarihlerde zikredilen önemli bir bilgidir. Hz. Osman zamanındaysa Kuranı Kerim cem ve tabedilip, Resulullah’ın (s) tertip ettiği okuma sırasına göre çoğaltılıp uzak diyarlardaki Müslümanlara da ulaştırılmaya başlanmıştır...

1968 yılında Yemen’in başkenti San’adaki Camii Kebir’de yapılan onarım sırasında ortaya çıkan ve tüm dünyada “Yemen Hazineleri” olarak nam bulan eski nüshalar ve varaklar eski Kuranı Kerim’ler hakkındaki tartışmalara ışık tutacak niteliktedir. 1972’de yine aynı Camiide hasbelkader keşfedilen bir başka depodan da İslamın ilk dönemlerine ait değerli nüshalar çıkmıştır.

Bu nüshaların tetkiki için ilkin Danimarka’ya getirtilmesi koşuluyla talip olan teklife sıcak bakılmamış ardından Almanya ile imzalanan protokol çerçevesinde Yemen’e gelen Alman şarkiyatçılar, 1989’a kadar mezkur Kuran nüshaları üzerinde çalışmışlar. IRCICA ve Dr. Altıkulaç’ın öncülüğünde Türkiye’nin meseleye ilgi ve intikaliyse ancak 2000’lere tekabül ediyor.

Niçin bu kadar geciktik, İslam Dünyası olarak bunun tartışması uzun, ama Altıkulaç’ın gayretine ne kadar teşekkür etsek azdır...

İnşallah en kısa zamanda Eski Musaflar Müzesi gibi bir oluşumla üzerimize düşen görevi yerine getiririz. Dr. Tayyar Altıkulaç 29 Mayıs Üniversitesi bünyesinde araştırmalar yapacak Kuranı Kerim Merkezi hakkında müjdeler verdi...

Altıkulaç’ın, daha evvel Birlik Vakfı’ndaki konferansında bahsettiği Marmaray kazıları sırasında keşfedilen kaburga kemiği üzerine yazılı nüshalar, Hasılı Kelam’daki programımızdan sonra epey merak konusu oldu. Tayyar Bey’in ilk İstanbul seferlerine katılmış sahabelerden kaldığını düşündüğü bu en eski nüshaların fotoğraflarını ben de kaydettim. Ne yazık ki kemik üzerine yazılı bu eski nüshaları kendisine getiren kişilerle bir daha irtibat kuramamış... Şimdi bu kemikler nerede? Belki onları da kısa bir süre sonra Londra veya Paris müzayede salonlarında görebiliriz, tıpkı Yemen Hazinelerinden firar eden varaklar gibi...

Çalışkan idealizmiyle göz dolduran Yemen Büyükelçimiz Fazlı Çorman’a da ilettim, kimbilir San’a’da daha ne hazinelerimiz var, Hz. Belkıs’tan bu yana insanlığın en kadim medeniyetler kavşağı Yemen’de... Yemen’deki tarihi nüshaları bizlerden daha iyi koruyan güvercinlereyse, ayrıca teşekkür ediyorum... Kuranı Kerim, ilk günkü gibidir delilini bizlere taşıdıkları için, o güvercinler adaşları Dr. Tayyar Altıkulaç’ın, asistanları mesabesindedir...