Birgül Ayman Güler’e demokrasi dersi verene de bakın!

İyi güzel söylüyorsun da aslanım, 27 Nisan muhtırasında sen hangi pozisyonu aldın?

Birgül Ayman Güler’in istikameti bellidir.

Nur Serter gibi tıpkı...

Onur Öymen gibi...

Hatta Süheyl Batum gibi...

İstikameti ve “doğruları” belli bir siyasetçi olarak Birgül Ayman Güler, 27 Nisan muhtırasının neresinde duracaktı ki?

Elbette yanında hizalanacaktı.

Muhtemelen öyle yapmıştır.

Kendisi tipik İzmirli’dir.

Ulusalcıdır.

Fena halde Kemalist’tir.

İzmirli olmak suç değil, ayıp değil... Bu kentle anılmak, çünkü, siyasal bir pozisyona işaret ediyor... Keşke senin Yozgatlılığın da siyasal bir pozisyona işaret etseydi de, “İzmirliymiş gibi yapan Yozgatlı” durumuna düşürmeseydin kendini.

Hülasa, net bir siyasetçidir Birgül Ayman Güler.

Samimidir.

Bu samimiyet, çoğunluğun hoşlanmayacağı işler yaptırmıştır ona.

Mesela, Cumhuriyet mitingi organizatörlüğüne sürüklemiştir.

Bu mitinglerde “coşkulu konuşmalar” yaptırmıştır.

Kalkıp da, “Birgül Hanım, bir konuşmanızda Kemalist ordunun elbette konuşacağını söylemiştiniz. Demokrasilerde ordular nasıl konuşur? Generallerin Çankaya’ya kimin çıkacağını tayin etme

hakkı var mıdır? Lütfen o konuşmanızda geçen

‘Kemalist ordu elbette konuşacak’ cümlesinin bir açıklamasını yapabilir misiniz bize? Bilimsel bir açıklama olsun ama...” dersen, Birgül Ayman Güler’i

değil, kendini refüze etmiş olursun.

Demokrasilerde ordular nasıl mı konuşur?

Darbe yaparak konuşur.

Muhtıra vererek konuşur.

Nitekim, ordu 27 Nisan’da konuştu, Çankaya’ya kimin çıkmaması gerektiği konusunda ihsas-ı reyde (daha doğrusu silahlı telkinde) bulundu. Ve amacına ulaştı... 367 kepazeliğinden sonuç alamayanlar, böylece, e-muhtırayla istedikleri neticeye ulaşmış oldular.

Marifet, iş işten geçtikten sonra “Demokrasilerde ordular nasıl konuşur?” diye sormak değil.

Marifet, ordular konuştuğunda, konuşmaya yeltendiğinde, “Bir dakika... Ne oluyoruz?” demektir.

İstikameti ve “doğruları” belli Birgül Ayman Güler’i “Ordular konuştuğunda neredeydin?” diye sigaya çekeceğine, kendi durumuna bak.

E-muhtıra verildiğinde asıl sen neredeydin?

Hangi demokratik duruşu sergiledin?

Duble yollarla bölgeye (Güneydoğu Anadolu’ya) şiddet götürüleceğini ileri süren hanımefendi (bizim de ablamızdır), bu fetihçi zihniyetin (yani sivil parlamentonun) arkasında “daha fazla durmak istemediğini” söyleyerek, e-muhtıraya destek vermişti.

Sen ne yaptın?

Zaten “asker fırçası” yemiş parlamentoyu istiskal etmek ve eleştirmek dışında, ne yaptın?

Bunu açıkla...

Bilimsel bir açıklama olsun ama!

HAMİŞ: Duble yollara takmış bulunan hanımefendi için de bir parantez açmak lazım aslında.

İbretlik bir ablamızdır...

Hiçbir darbeyi eleştirmez...

Hiçbir muhtıraya toz kondurmaz...

Hiçbir silahlı kalkışmayı sorun yapmaz...

Sıra parlamentoya gelince, “Fetihçi zihniyet... Artık bunların arkasında durmak istemiyorum, bla bla...”

Daha da ibretlik olanı şu:

Kürt açılımı başladığında, “Kürt sorununu çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım” demişti... Açılım işi akamete uğrayınca, soluğu BDP otobüsünün üzerinde aldı.