Birileri gene bir film çeviriyor ama…

Mafya karikatürü bir zatın bir video serisiyle ortaya attığı iddialardan, iddiaların içeriğinden, kaynağından, hedefinden bağımsız şekilde beni asıl rahatsız eden şey aşırı profesyonel olmasıydı.

Tasarlanmış bir ortam, sabit kadraj, çalışılmış ışık, serinin serial mantığıyla hazırlanması, her bölümde düğüm-serim-çözüm hesabı, konuşmanın akışı içine yerleştirilmiş anahtar kelimeler, gözetilmiş zamanlama gibi faktörler filmi vizyona sokan elin kimliğini ve nedenini daha çok merak etmeme sebep oldu.

Sis aralanıyor yavaş yavaş. Göreceğiz. Ardından çıkacak siluetten çok, havadaki pus çekiyor benim dikkatimi.

**

Öte yanda...

Kemal Kılıçdaroğlu da bir süredir evinin mutfağından verdiği "çalışılmış mütevazilik" örnekleriyle toplumda bir algı yaratmak istiyor. İptidai şartlarda hasbelkader çekilmiş video algısı gözetildiği açık. Sadeliğe, sıradanlığa, samimiyete vurgu yapılmak istendiği de.

AK Parti hükümetlerinin iletişim alt yapısına yaptığı büyük yatırımlar sayesinde sadelik ve sıradanlık pozu kesiyor CHP Genel Başkanı.

Günümüz dünyasında yoğun kullanılan teknolojiler bireylerin küçük dünyalarına büyüteç tutuyor. Sosyal medya eliyle yayıyor ve Andy Warhol'un dediği gibi bazen 15 dakikalık şöhretler de getiriyor.

Kılıçdaroğlu da hayatın rutini haline gelen, bilhassa pandemi şartlarında herkesin kendi kendisinin yönetmeni kameramanı kurgucusu olduğu bir ortamda "bakın bakın ben de herkes gibiyim" demek istiyor.

CHP'nin cari sloganı da bu zaten: Herkes için CHP.

HDP'ye bakanlık verileceğinin CHP'li vekiller aracılığıyla ilan edildiği, tabanın HDP uzantısına tahammül geliştirmesi için altlıklar hazırlandığı, İyi Parti Başkanı ağzıyla PKK iftirasının Netenyahu üzerinden Erdoğan'a atıldığı bir süreçte anlaşılıyor ki Kılıçdaroğlu CHP'si herkesten çok HDP için.

Ve üst üste gelen aşırı mütevazi başkan pozlarıyla sadeliğin altı öyle çok ve öyle fosforlu kalemlerle çizildi ki şimdiden antiteze dönüştü.

Hem "mütevazı Kemal Bey" teması için ajansa kaç milyon dolar verdi acaba CHP.

**

Dün bir film daha çevrildi. Aktörü, feda eylemi yapan bir "gazeteci".

Anadolu Ajansı muhabirlerinden Musab Turan, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'ye soru formunda operasyon çekti. Kendi performansını da önce filme alıp sonra sildi.

Anadolu Ajansı referansıyla salona giren ve söz alan Turan, soru formuna sardığı hükümleriyle dinleyen herkeste bir "17-25 Aralık FETÖ medyası efekti" yaratmayı başardı.

Ailesinde pek çok FETÖ mensubu varmış Turan'ın. Abisi FETÖ'den cezaevindeymiş. Belli ki ajans suçun şahsiliği esasıyla işine son vermemiş. O da bu duruma uyanmış, değerlendirmek istemiş fırsatı. Yahut "uyumuş" bunca süre.

Hem zorlu dönemlerin tanığı ve aktörü, hem asil bir şehit kardeşi olarak Mustafa Varank (abisi Prof. Dr. İlhan Varank 15 Temmuz şehididir, Allah ondan razı olsun) sakince boşa çıkarmış bu salvoyu.

FETÖ terör örgütünün devlete sızmayı, milleti kandırmayı yeniden denediği, uyuyan atık hücrelerin uyandırıldığı ve FETÖ taktiği olarak kendini deşifre ettiği eylemlerden biiri de bir savcıdan geldi.

17-25 Aralık döneminde FETÖ'cü savcı Muammer Aktaş'ı hatırlattı mesela bana Viranşehir savcısı Eyüp Akbulut'un kamera açıp eylem yapması. Muammer Aktaş da FETÖ lehine, adliye önünde korsan bildiri dağıtmıştı medyaya.

Bir de şu var, oluşmakta olan yapbozu şekillendiren.

Hafta içinde Süleyman Soylu'nun verdiği son rakamla 260 "adet" PKK teröristi kalmış ülke içinde. Kırmızı bültenle aranan, başına ödüller konan azılı PKK'lılar birer ikişer avlanıyor çok şükür.

Devletin gözü üzerlerinde... Silah bırakıp teslim olmazlar yahut bu esnada ecelleriyle ölmezlerse fosforlu renklerde parlıyorlar halihazırda mağaralarında.

Ama birileri hala maket uçak verip bu fosforlu Cevriyelerin eline, salıyor Türkiye'nin üzerine. Belli ki hala öğrenmemişler, sökmüyor bu oyunlar filmler Türkiye'de.