28-30 Kasým 2014 tarihleri arasýnda Antalya’da I. Eðitim Kongresi gerçekleþiyor.
Bu Kongreyi düzenleyen Milli Eðitim Bakanlýðý’ný kutluyorum.
Milli Eðitim Bakanlýðý bünyesinde de Sayýn Bakan Nabi Avcý’yý, MEB Müsteþarý Sayýn Yusuf Tekin’i ve bu Kongreyi doðrudan düzenleyen Özel Öðretim Kurumlarý Genel Müdürü Sayýn Ömer Faruk Yelkenci’yi özel olarak kutlamak gerekiyor.
Bu arada, bu tür toplantýlarýn kusursuz iþlemesini saðlayan kalabalýk bir isimsiz kahramanlar ordusu oluyor, onlara da teþekkür etmek þart.
Kongreye katýlýmcý sayýsý da, konuþmacý sayýsý da çok yüksek, bu durum da Kongre’ye özel bir zenginlik katýyor.
Kongreyi MEB bünyesinde Özel Öðretim Kurumlarý Genel Müdürlüðü düzenliyor ama tebliðlerin aðýrlýklý bölümü eðitim felsefesi üzerine.
Eðitim felsefesi alanýnýn toplantýnýn kalbine yerleþmesi Kongreye özel bir zenginlik de katmýþ durumda.
Toplantýnýn açýlýþ konuþmalarýnda dinlediðimiz gazeteci yazar Sayýn Rasim Özdenören ise özel öðretim meselesine özel bir vurgu yaptý.
Sayýn Özdenören’in konuþmasýnda gündeme getirdiði konularýn bir bölümüne, mesela meslek okullarý konusuna benim ciddi itirazlarým mevcut ama özel öðretim konusunda ifade ettiklerine tümüyle katýlýyorum.
Ben de bu sütunda daha önceleri bu konuyu defalarca gündeme getirmiþ idim, Türkiye’de gerçek anlamda bir özel öðretimden bahsetmek pek mümkün deðil.
Bizim ülkemizde özel öðretim kurumu denen müessesenin özelliði sadece mülkiyet ile sýnýrlý.
Oysa, gerçek anlamda bir özel öðretimden bahsedebilmek için okullarýn kendi öðretmenlerini, öðretmen üyelerini özgürce seçebilme ve daha da önemlisi ders müfredatýný yine özgürce saptayabilmesi gerekiyor.
Kendi müfredatýný saptayamayan bir okula ne ölçüde özel öðretim kurumu denebilir, gerçekten bilemiyorum.
Bu özgür tercihin hukukun temel ilkeleri ile çeliþmemesi gerektiðini söylemeye bile gerek yok.
Bizde müfredatý devlet yapýyor, öðretmen, öðretim üyesi kriterlerini devlet koyuyor, bu çizgilerden milim sapma durumunda MEB ya da YÖK müfettiþleri anýnda devreye giriyorlar ve faturayý çýkarýyorlar.
Oysa, artýk eðitim-öðretim süreçlerinde eðitimcilere ve belki daha da önemlisi piyasaya biraz daha fazla güvenmenin vakti geldi ve geçiyor.
MEB Müsteþarý Sayýn Yusuf Tekin çok ilginç, çok nitelikli, çok doyurucu bir konuþma yaptý.
Sayýn Müsteþar konuþmasýnda eðitimde birlik-tevhid-i tedrisat kavramýnýn eðitim sistemimizin temelini oluþturma sürecinin Cumhuriyet döneminden çok önce baþladýðýný hukuk metinlerine yaptýðý referanslarla belirtti.
Tevhid-i tedrisat kavramýnýn II. Mahmut dönemine, 1876 Anayasasýna (Madde 15) dayandýðýný belirten Sayýn Tekin, 1924 Anayasasýnýn, 3 Mart 1924 yasalarýnýn ve 1926’daki Maarif düzenlemelerinin temelinin 19. Yüzyýlda çoktan atýlmýþ olduðunu gösterdi.
Sayýn Müsteþar’ýn Atatürk dönemi reformlarýnýn özünün Osmanlý batýlýlaþma sürecinin bir devamý olduðunu ve özde büyük deðiþimlerin olmadýðýný söylemesi bazý kesimlerin ufkunu açabilecek nitelikte idi.
Burada detaylarýna girmeyeceðim ama yine Sayýn Müsteþarýn devletlerin yapýsýný mukayeseli bir biçimde anlatmak için kullandýðý “özgürlük günü” kavramý da çok ilginç idi.
Bu Kongreyi tertip edenleri, emeði geçen herkesi kutluyorum.