Birlik-beraberlik nereye kadar?

Türkiye bu coðrafyada ne zaman kafasýný kaldýrýp etrafýndaki geliþmelerle aktif olarak ilgilense, çok sert karþý hamleler geliyor. Bu hamleler, bir de yýllardýr devam eden hassas sorunlar üzerinden ortaya çýkarsa, etkisi çok daha büyük oluyor.

28 yýldýr devam eden terör belasý ve daha büyük parantezde kabarýp büyüyen Kürt sorunu, neresinden bakarsanýz bakýn Türkiye’nin yumuþak karný. Dolayýsýyla içeride ve dýþarýda size hamle yapmak isteyen herkesin hedefi bu hassas noktaya dokunmak. PKK birden fazla aktörle düþüp kalkma konusunda geliþtirdiði tecrübesiyle zaten bu tür arayýþlarýn doðal müþterisi.

PKK’nýn sadece bir parçasý olduðu Kürt sorununda iþler daha da karýþýk. Bu bölgede, geniþ anlamda Ýslam dünyasýnda yaklaþýk bir asýr önce düzenlemeler yapan güç merkezi, neyi ne kadar öngörebildi, tartýþýlýr. Ama bir gerçek var. O düzenlemenin, ortaya çýkan sýnýrlarýn, yeni ‘devlet’lerin tüm dikiþleri patladý. Ýmparatorluklar çaðýnýn yeniden baþlayacaðýndan, ulus devletlerin çöküþüne ya da çok daha ciddi bir parçalanma döneminin ve ‘devletimsi’ yapýlarýn egemen olacaðýna kadar pek çok tezin tartýþýldýðý bir dönemdeyiz.

Ýþte anahtar ifade bu: ‘Pek çok tezin tartýþýldýðý bir dönem’. Ne yazýk ki böyle bir dönemde, üstelik tüm bu arayýþ ve tartýþmalarýn bir þekilde hedefi ya da öznesi olan bir ülkede, bunlarý konuþan veya en azýndan gündeme getiren birilerine rastlamak neredeyse imkansýz. Kýsacasý geleceði konuþmama ve tartýþmama konusundaki alýþkanlýðýmýz devam ediyor!

Arap Baharý adý altýnda devam eden geliþmelerin, ortaya çýkardýðý ve çýkaracaðý sonuçlar, sadece söz konusu ülkeleri deðil, Türkiye baþta olmak üzere çok geniþ bir alandaki aktörleri ilgilendiriyor. Ankara’nýn bu süreci takip edip öngörüde bulunma hususunda, özellikle Suriye’de yaþanan geliþmeler sonrasýnda hayli gerilerde kaldýðýný, dolayýsýyla da yaygýn deyimle ‘büyük resim’den uzaklaþtýðýný görüyoruz.

Sözgelimi Mýsýr, yeni yönetimi ve herkesin merakla beklediði Ýhvan tecrübesiyle kesinlikle daha fazla ilgi alanýmýzda olmalý. Bu basit bir güç iliþkisi yahut nüfuz arayýþý olarak da görülmemeli. Zaten iki ülkenin nüfuz alanlarýnýn farklý olduðunu da son geliþmeler bir kez daha ortaya koydu.

Ýhvaný Müslimin (Müslüman Kardeþler) hareketiyle farklý kodlara sahip olsa da, Türkiye’deki Ýslami tecrübenin Kahire’de ne olup bittiðini daha yakýndan izlemesi gerekiyor. Mýsýr’da olup bitecek her þeyin, en baþta Suriye olmak üzere, Arap dünyasýnda ne kadar önemli etkileri olacaðýný, beklenmedik dönüþümlere kapý aralayacaðýný unutmayalým.

Türkiye’deki saçma sapan tartýþmalarý, kendi gündemini dayatmaya çalýþan çýkar gruplarýný ve köhne siyaset anlayýþlarýný bir kenara býrakýp, etrafýmýzda olup biteni doðru anlama çabasýna girmek için, bir yerden baþlamak zorundayýz. Bunu da Arka Sokaklar’ýn Komiser Rýza’sý düzeyindeki analizlerle yapamayacaðýmýz ortada.

Yeni dönemin taleplerini, kimin ne istediðini geçmiþin kalýplarýyla anlama þansýmýz yok. Mesela, Fas’tan Bahreyn’e kadar uzanan alandaki deðiþim talebi, gerçekten ‘bütün’ü esas alan ve tezlerini bunun üzerine kuran bir arayýþ mý? Yoksa farklý etnik yapýlar, mezhepler, cemaatler ve dinler, ‘bütün’ü deðil, sadece ‘kendisine ait olan’ý mý istiyor?

Bu çok hassas bir soru ve Kürt sorunu üzerinden bizi de çok yakýndan ilgilendiriyor. Düne kadar deðiþim, iktidarý birinin terk edip ötekinin elde etmesinden ibaretti. Oysa Kuzey Irak ya da Lübnan Hizbullah’ý örnekleri, devletlerin yerine pekala ‘devletimsi’ yapýlarýn da yaþayabileceðini göstermiþken, ‘birlik ve bütünlük’ içinde yeni iktidarlar beklemek kolay deðil. Irak’ta öyle olmadý, muhtemelen Suriye’de de olmayacak.

Ve asýl mesele, biz neye ne kadar hazýrýz.