Birlikte kazanma süreci bu...

Tüccar bir milletiz, üstelik pazarlýk da vazgeçilmez alýþkanlýðýmýz; böyle bir ülkede ‘çözüm süreci’ baþladýðý zaman, görüþenler dýþýnda kalanlarýn aklýna ilk gelen ‘Ne alýyor, ne veriyoruz?’ sorusu oluyor.

Bir de sürecin baþarýsýný arzulayan ve zaman ayýrýp yollara düþen heyetlerin bunu hiçbir karþýlýk beklemeksizin yapabileceklerini akýllarý kesmeyenler var...

Oysa baþlayan süreç bir ‘al gülüm, ver gülüm’ pazarlýðýyla yürümüyor; buna omuz verenler de misyonu karþýlýksýz üstlenmiþ durumdalar...

Þöyle düþünün: PKK denilen örgüt 30 yýldýr kanlý eylemler düzenliyor, devleti bu yolla dize getireceðini düþünerek... Bunun için içeriden insan malzemesine ve lojistik desteðe, dýþarýdan da teþvik edilip yönlendirilmeye ihtiyacý var. Dize getirmeye çalýþtýðý devletin zaaf içerisinde bulunmasý, siyasi istikrarýn kýrýlgan olmasý da gerekiyor varlýðýný sürdürebilmesi için...

Eskisi kadar istediði kývamda militan bulmakta zorlanýr, içeride beklediði lojistik destekten mahrum kalýr, dýþarýda kendisini pýþpýþlayanlar sonunda diþ göstermeye baþlarsa, karþýsýnda mücadele ettiði de zaaflarýný gidermiþ ve siyasi istikrara kavuþmuþ bir devletse...

Ne yapar o terör örgütü?

Her zaman alýþtýðý yolun kapalý olduðunu fark eden akýllý þoförün yaptýðýný yapar ve farklý bir yola yönelir...

PKK’da o aklý aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet mahkumiyetini Ýmralý’da çekmekte olan Abdullah Öcalan’ýn temsil ettiði anlaþýlýyor... Yakýn zamana kadar daha yüksek perdeden, þimdilerde kýsýk sesle ‘þartlar’ ileri sürenlerin hilâfýna, Öcalan, ‘’Bu iþ artýk bitsin, silâhlar býrakýlsýn’’ noktasýnda.

Bu aklýn o tarafta hâkim olduðu anlaþýlýyor...

Terörü sonuç alýcý bir yöntem bilip 30 yýl daðda-bayýrda gezerek eylem yapanlarýn farklý bir noktaya geldiðini gören devlet ne yapar peki? Geçmiþte bizim devlet birkaç kez öyle noktalara gelindiðinde operasyonlarýný artýrarak cevap verdi terör örgütüne; yoksa 40 bin kayýp nasýl oldu dersiniz? Eyleme karþý operasyon ve bir tarafta ‘þehitler’, diðer tarafta militan cenazeleri...

Devletin aklý sonunda baþýna geldi ve bu defa o da daha deðiþik bir yoldan gidiyor... Önce terör örgütünün yabancý desteklerini iþtahsýz hale getiren bir dýþ politika izlendi; ekonominin diriliðinden de yararlanarak... Sonra da terörden en fazla zarar gören bölge halkýnýn ‘kimlik’ arayýþlarýna cevap verilmeye baþlandý. Etrafýyla barýþma niyeti de yeni yolda baþarý þansýný artýran bir unsur. Süreci ‘pazarlýk’ olmaktan, iki tarafýn birinin mutlaka zarar göreceði —veya taviz vermesi gereken— bir ‘al gülüm, ver gülüm’ olayý olmaktan da uzaklaþtýrdý devlet...

Þimdiki tablo bu.

Tablonun en belirgin tarafý, terör ve teröre karþý mücadele bu denli uzun sürmesine raðmen, milletin çözülmemiþ, sorunun halka kadar inmemiþ olmasýdýr. Terörün ortadan kalktýðý bir ortamda Türkiye daha ciddi demokratik atýlýmlar yapabilecek hale geliyor, bu da onu vatandaþý olan herkesin yararlanacaðý bir refah ülkesine dönüþtürebilecek...

Alýnan ve verilen bir þey olmayan bir süreç bu.