Bitmedi mi bu adamýn cezasý?

Size de ilginç gelmiyor mu? Anayasa deðiþikliði paketi genel kurulda görüþülürken “gerilim” üzerinden bir strateji izleyen CHP, referandum sürecini neredeyse sessizlikle geçiþtiriyor.

Ýki ay öncesine kadar “iç savaþ”tan, “kan”dan söz eden, referandumda “evet” oyu kullanacaklarý “ihanet”le suçlayan Kýlýçdaroðlu’nda da celil bir tavýr yok.

Ýlginç deðil mi?

Hatta Kýlýçdaroðlu daha da öteye geçiyor, “yalanlarla” süslediði konuþmalarýnda sempati rüzgârlarý estiriyor. Olumlu mesajlar veriyor. Ýncitici sözlerden kaçýnýyor. “Adalet ve Kalkýnma Partisi” demeye özen gösteriyor.

Ýlginç ama bu tavýrsýzlýðýn bir stratejiden kaynaklandýðýný da eklemek lazým...

Herhalde, “Bir de bunu deneyelim. Uysal bir görüntü verelim” diye düþündüler.

Hürriyet’teki akýl hocalarý ikide bir bu tezi iþliyor: “Hiç konuþmayýn. Konuþmazsanýz daha fazla oy alýrsýnýz” diyor.

Hem daha az konuþacaklar, hem de daha yaratýcý ve toplum nezdinde CHP’ye itibar kazandýracak (CHP’yi gariban ve maðdur gösterecek) bir referandum kampanyasý yürütecekler.

Mesela?

Mesela Þili’li reklâmcýnýn Türkiye’ye getirilmesi gibi...

Esasýnda güzel fikirdi...

Diktatör Pinochet’ye karþý olabildiðince “sempatik” bir kampanya yürüten ve kazanan reklâmcý Ferrada’nýn Türkiye’ye getirilmesi, nereden bakarsanýz bakýn “akýllýca” bir hamleydi... Sadece “gerilim”le var olmuþ CHP için de olumlu bir adýmdý.

Olumluydu ama ilk adýmda tökezlediler.

Ferrada, gelir gelmez, “Bir yanlýþlýk olmasýn” dedi, “Biz Þili’de bir diktatöre karþý kampanya yürüttük. Burada ise seçilmiþ bir lider var.”

Sonra da “altýn vuruþ”u yaptý: “Hayýr’cýlarýn topluma ne önerdiðini bilmiyorum.”

Ne olursa olsun, Ferrada buluþu yine de güzeldi.

Demek ki bundan sonra CHP’yi naif bir çizgide, “mutedil” bir kampanya yürütürken izleyeceðiz. Bir son dakika geliþmesi olmazsa, böyle devam edecekler gibi görünüyor.

Fakat Deniz Baykal ayný görüþte deðil.

Partisinin yürüttüðü kampanyayý beðenmiyor, bunun “lidersiz” bir kampanya olduðunu söylüyor ve dolaylý olarak Kýlýçdaroðlu’nu eleþtiriyor.

Geçen hafta, Baykal’ýn referandum yol haritasý ve takvimi açýklandý.

Bilmem kaç ilde miting yapacakmýþ. Þu kadar ziyaret gerçekleþtirecekmiþ. Hatýrý sayýlýr oranda basýn toplantýsý düzenleyecekmiþ. (Ýþe Dinar gezisiyle baþladý. Önümüzdeki dönemde birçok il ve ilçeyi dolaþacak, mitingler düzenleyecek, niçin referandumda hayýr oyu kullanmamýz gerektiðini anlatacak.)

Dolu dolu bir program...

Demek ki partisinden daha çok çalýþacak.

Kýlýçdaroðlu’nun kaç ilde miting yapacaðýný bilmiyoruz ama Baykal’ýn miting programý (þimdiden) daha “kabarýk” görünüyor.

Soru þu:

En kritik seçimleri “sessizlikle” ve tek cümle sarf etmeden geçiren Deniz Baykal niye bu referandumda seferber oldu?

Komplo kurdular, sustu.

Koltuðunu altýndan aldýlar, sustu.

Ülke bir dizi tehlike atlattý ve en son bir “darbe”den döndü... Sustu.

Konuþma ihtiyacý hissettiði zamanlarda da Pensilvanya’ya selam gönderdi.

Kaset komplosunun “failleri” ortaya çýktýðý halde (ortaya çýktýktan ve bunun bir Pensilvanya yapýmý olduðu anlaþýldýktan sonra bile), selam gönderdiði dönemdeki “saygýsýný” ve mesafesini korudu.

Ýnsan sormadan geçemiyor:

Baykal neden konuþmasý gereken yerde susuyor, konuþmamasý gereken yerde bülbül kesiliyor?

Dahasý, partisi görünür bir “atalet” içindeyken, neden kendisini seferber olmak zorunda hissediyor?

Bir tavýr sergilemeye mecbur mu býrakýlýyor?

Bir þeyden mi korkuyor?

Korktuðu þey “fazlasýyla” baþýna geldiðine göre...

Cezasýnýn bitmediðini mi düþünüyor ya da bitmediðine iliþkin bir yerlerden iþaretler mi alýyor?