Bitmeyen korkularýmýz

Açýk Toplum Vakfý, “Yalnýz ve Endiþeli Ülke: Türkiye” baþlýklý bir rapor yayýnladý. Bir kamuoyu araþtýrmasýna dayanan rapor, bizim toplumdaki “dýþ dünya” algýsýnýn epey negatif olduðunu ortaya koyuyor ve bunun sebeplerini inceliyor.

Aslýnda raporda ilk vurgulanan gerçek, son on yýlda (yani AK Parti döneminde), “Türkiye’nin dünyadaki varlýðýnýn gittikçe arttýðý”. BM Güvenlik Konseyi’ne üye olmamýz, THY’nin dünyada en çok ülkeye uçan havayolu haline gelmesi, patlama yapan diplomasimiz, Türkiye’nin “dünyalýlaþmasý”nýn iþaretleri.

Fakat bu trende karþý direnç oluþturan çok kuþkucu bir yönümüz de var. Öyle ki, raporun ifadesiyle:

Türkiye... dünyadaki çok farklý ülkelere karþý güçlü olumsuz yargýlarý olan, uluslararasý hukuka en az inanan, dünyanýn kalanýnýn sýrtýný döndüðü savaþ odaklý jeostrateji paradigmalarýna hala baðlý olan az sayýda ülkeden birisi.”

Örneðin “baþka ülkeler hakkýndaki kanaat” bizim toplum genelinde çok olumsuz. En olumlu kanaat Pakistan için; o bile sadece yüzde 35 düzeyinde.

ABD’nin, AB’nin, yahut BM’nin imajý ise yerlerde sürünüyor. “Uluslararasý hukuk”a güven de neredeyse sýfýr.

Ortadoðu realitesi

Peki bunun sebebi Müslüman olmamýz ve dolayýsýyla “gavurlar”a güvenmeyiþimiz olabilir mi?

O kadar basit deðil gibi. Çünkü, araþtýrma sonuçlarýna göre, bizim gibi ezici çoðunluðu Müslüman olan Endonezya bizden çok daha güvenli bakýyor dünyaya.

Bizim korkularýmýzýn kaynaðýnda Müslümanlýk deðil de Ortadoðululuk var aslýnda. (Nitekim Mýsýr’la benzer oranlardayýz.) Batý’nýn Ortadoðu’daki sömürgecilik ve emperyalizm geçmiþinin ürettiði bir realite bu. Osmanlý’nýn çöküþü, Sykes-Picot kumpaslarý, Ýsrail yayýlmacýlýðý, Irak iþgali gibi reel sebeplere dayanýyor.

Ancak, bu reel sebeplerin etkisini daimi bir korku haline getirdiðinizde, ya dünyanýn deðiþtiðini göremiyor, ya da sadece tehditleri gördüðünüz için fýrsatlarý ýskalýyorsunuz. Dahasý korku, içe kapanmayý, tek sesliliði, otoriterliði davet ediyor. “Birlik ve beraberliðe en çok muhtaç olduðumuz günler”, yýllara, onyýllara, hatta asýrlara uzanýyor.

Sorun çözme yeteneðiniz de çok azalýyor; çünkü sorunlarýn hep dýþarýdan üretildiðini zannettiðiniz için, içeriye objektif biçimde bakamýyor, toplumu okuyamýyorsunuz. PKK’yý “Kürt sorunu”nun bir sonucu deðil de, “bizi zayýflatmak isteyen dýþ mihraklar”ýn marifeti zanneden, bu yüzden de hiç bir yapýcý adým atamayan eski Türkiye elitleri gibi...

Eskinin mirasý

Söz konusu rapora göre, Türkiye toplumunda bu problem, yani dýþ dünyaya karþý korkunun içselleþtirilmesi sorunu fazlasýyla var. Bunun en büyük sebebi de, eski Türkiye’nin eðitim sistemi. Bu sistem, dýþ dünyanýn Türkler’e karþý hep tuzak kurduðunu, zaten yeryüzünün bir “kurtlar sofrasý” olduðunu öðretmiþ durumda, nice nesle.

Rapor, 2005 yýlýnda yapýlan müfredat reformu ile söz konusu korku eðitiminin kýsmen düzeltildiðini teslim etmiþ. Ancak daha fazla reform gerektiðini vurgulamýþ ki, katýlýyorum.

Ancak asýl mesele þu: Biz çok özgüvenli, çok liberal bir müfredat hazýrlasak bile, bunun etkileri en erken 10-15 yýl içinde görülür. An itibarýyla ise, aslýnda hepimiz “eski Türkiye”nin endoktrine ettiði nesilleriz. Az ya da çok...

Kuþkusuz eski Türkiye’nin resmi ideolojisini birebir paylaþanlar, iktidardan uzaklaþtý. Onlarýn yerine, demokratikleþme sayesinde, bu katý ideolojiye muhalefet eden yeni bir kadro iktidara geldi. Bu da Türkiye’ye çok “açýlým” getirdi.

Ancak söz konusu resmi ideolojinin etkisini o kadar da yabana atmamak lazým. Kendisine muhalif olan zihinlere bile kýsmen tesir etmiþ olabilir. Bilhassa dýþ dünya korkusunu, çoðumuza enjekte etmiþ olabilir.