Biz bu bayramı hak etmiyoruz!

Bayram ne olup bittiğinden haberi olmayan çocuklar için bayram olsa gerek. Bayram sevincini bu şartlarda ancak onlar yaşayabilirler. Çevresindekileri az buçuk idrak edebilen hiç kimsenin sevinebileceğini düşünmüyorum. Ramazan ayının rahmet ve merhamet ikliminde şiddeti yaşayan müminler nasıl sevinsinler ki.

İstanbul, Halep, Bağdat hatta Medine-i Münevvere’de bombalar patlarken masum insanlar teröre kurban giderken nasıl sevinelim ki! Bağdat ve Medine’de doğrudan camiler hedef alınmış.

Halep’te ve İstanbul’da çarşı Pazar ve havalimanı hedef alınmış. İşin en üzücü yanı ve insanı kahreden tarafı ise camilere ve masum insanlara saldıranların bu işi İslam adına yapıyor olmalarıdır!

***

Bu şartlarda idrak sahibi iz’an sahibi bir mümin nasıl sevinebilir ki. Hemen yanı başında masum insanlar hayatlarını kaybederken ve herkesin her an benzer bir teröre saldırısına uğraması muhtemelken nasıl sevinebilir ki. Dedim ya bayram sevicini bu şartlarda ancak çocuklar yaşayabilir.

***

Bize düşen sadece ibadetimizi tamamlama sevinç ve huzurudur.

Efendimiz, “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiğinde diğeri ise Rabbine kavuştuğunda.” buyuruyor. Oruç tutanlar 29 gün iftar sevincini yaşadı. İnşallah Rabbimizle mülaki olduğumuzda oruçlarımızın da kabul edildiğini görürüz. 

Yani bizim bayramımız ahirete kalmış gözüküyor. O da hak etmişsek.

Belki fert fert ibadetlerimizi yerine getirdik, mümkün mertebe helale harama dikkat ettik. Amma velakin toplum olarak ve ümmet olarak bayramı hak ettiğimizi düşünmüyorum.

Ümmet imamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağınık iken fert fert ibadetimizi yapmış olmamız helale harama dikkat ediyor olmamız bayram yapmamız için yeterli midir? Bence değildir.

***

Ezici çoğunluğu Müslüman olan bu ülkede, Müslüman gençler sokaklara taşmış lokanta masalarında oruç tutanların gözünün içine baka baka Ramazan’da gün ortasında yiyip içerken biz bayramı nasıl hak etmiş olabiliriz ki?

Onların saygısızlığına mı üzülelim yoksa bizim emr-i bilma’ruf ve nehy-i anilmünkeri terk ettiğimize mi?

Her iki halde de toplum olarak bayramı hak etmiyoruz.

***

Ümmet olarak hiç hak etmiyoruz.

Elli küsur devlete her devlet içinde onlarca gruba bölünmüş kardeşlik yerine husumeti, birlik yerine ayrılığı, hoşgörü yerine kavgayı, barış yerine savaşı tercih etmiş, aynı günde bayram bile yapamayan bir ümmet halindeyiz!

İslam diyen Kuran diyen birçok yönetim İslam’ı ve Kuran’ı kendine tehdit olarak görmekte ve ehl-i İslam’a nefes aldırmamakta maalesef! İslam’ı uyguladığı zannedilen yönetimlerse ahkam-ı şer’iyyeyi adaletin ikamesi yerine saltanatlarını koruma aracına dönüştürmüşler.

***

Sözü uzatmayalım toplum ve ümmet olarak biz bu bayramları hak etmiyoruz.

Zulümden, adaletsizlikten, şiddetten, savaştan şikayetçiyiz ama daha iyisini hak etmek için ne yapıyoruz?

“Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.” buyurmuyor mu Alemlerin Efendisi.

Kendileri değişmedikçe toplumları değiştirmeyeceğini” ihtar etmiyor mu Alemlerin Rabbi?!

Dileyelim bayramlar bunun muhasebesini yapmaya vesile olsun da bayramları hak edecek kıvama gelelim!

Ötesi bayram değil tatil işte!

***

Cahid Zarifoğlu merhum ne güzel 
ifade etmiş:

“Büyüklerin ellerinden

Küçüklerin gözlerinden

Suriye’nin toprağından

Bosna’nın bayrağından

Ebu Zer in yalnızlığından

Bilal-i Habeşi’nin ilk ezanından

Tarık bin Ziyad’ın kılıcından

Filistinli Cafer’in haykırışından

Gazze’nin gözyaşından öpüyoruz...

İyi bayramlar meleklerin şehri Gazze.

İyi bayramlar utancımız, açlığımız Afrika.

İyi bayramlar Ömer Muhtar’ın 
soylu çocukları.

İyi bayramlar acının, ölümün başkenti Hama.

İyi bayramlar Recep onbaşıSalih uzman,er Mehmet.

İyi bayramlar kırılganlıklar, üzüntüler

İyi bayramlar ey Hüzün...” (Cahit Zarifoğlu)