Kudüs’e elçilik taşımak ve İran nükleer anlaşmasını yırtmak, Trump darbesinin ilk icraatları...
Sanki 2002-2003’ü yeniden yaşıyoruz... Sanki ABD Ortadoğu’da yeniden bir büyük çatışma çıkması için zorluyor. ABD’nin İran’a yönelik hamleleri, 2003 Irak işgali öncesinin hatıralarını canlandırdı. Riskin abartılması, büyütülüp paketlenmesi, medya üzerinden korku bombardımanı, yalan haberler, tali çatışmaların büyütülüp ana çatışmaya yol döşenmesi, canavar yaratmak... Sanki eski senaryolar tekrarlanıyor.
Yine Beyaz Saray’da gaza gelmeye yatkın bir Cumhuriyetçi başkan... Çevresinde az neocon soslu fanatik evanjelistler... Kısa vadeli kap-kaç taktikler... Yine ne olduğundan habersiz ABD kamuoyu... Yine İsrail lobisi... Ve yine bir büyük canavar düşman.
Düşman bu kez İran... Filistinliler ölmeye devam ediyor... Başkan Yardımcısı Pence, Kudüs elçilik kararından ötürü Trump’ı Hazreti Davut’a benzetti: Kendinden üstün güce karşı savaşıp, onu alt etmiş... Hangi savaş? Ne üstün gücü? diye sormanın alemi yok... Trump tarihe geçmek istiyor... Geçmesine geçecek de, hakkında yazılacaklardan hoşlanacağını sanmıyoruz.
Ve tam olarak 2003 tekrarlanıyor da denemez... Mesela şimdiki başkan o zamankinden daha çılgın... Öyle ki, 2003’ün Başkanı George W Bush, şimdi neredeyse ‘Aziz’ ilan edilecek... Trump’a karşı Bush şimdi ‘ah ne iyi adammış, kıymetini bilememişiz’ diye paketleniyor. Kısmen Trump’ı kızdırmak için, kısmen Cumhuriyetçilerin zihnini bulandırmak, kısmen de seçmeni ters köşeye yatırmak için birkaç haftadır Bush medyada baş köşede.
Tali tiyatrolar ve şovlar dışında, ana gündem: İran... İran kötüdür... İran nükleer silah peşinde... İran’a yaptırım... İran’ı bombalamak lazım... İran’da rejim değişikliği...
İran’a aşırı sert yaptırımlarla Trump bütün dünyayı kendisi ile birlikte adım atmaya zorluyor. Irak’ta birliktelik vardı. Şimdi yok... ‘Trump uluslararası sisteme darbe yaptı, kuralları yıktı’ diyen yorumlar hızlanıyor. Darbe ile kendi kurallarını ilan etti. Tanımayana da zor kullanacak. Bush bile bu kadar ileri gitmemişti.
Ve en önemlisi: Irak işgali ‘nükleer kimyasal silah’ yalanıyla başlamıştı. Şimdi ‘İran atom bombası yapmak üzere...’ hikayesi ısıtıldı. ‘İran nükleer anlaşmaya uymakta. Rahat bırakırsanız uymaya devam edecek’ diyenlerin sesi, gürültü içinde giderek kayboluyor.
Ortadoğu’da 1950’lerden başlayarak Mısır, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Cezayir Batı güdümünden uzaklaştı. İki kutuplu dünyanın etkisiyle bu rejimler Moskova’ya yakın durdular. İran-İsrail-Ürdün, Lübnan ise ABD tarafındaydılar.
Mısır 1973’te Sina yarımadasını İsrail’e kaptırınca... İran 1979’da Şah’ı devrince saf değiştirdi.
11 Eylül’den sonra Neoconlar Ortadoğu’yu alt-üst edip, İsrail’e alan açma yarışına girdiler. Irak işgali, Libya, Suriye, Yemen ve Sudan berbat edildi. Dokunulmadık bir İran kalmıştı.
Şimdi hedef İran... Bizce İran’ın ABD-İsrail ikilisince ve Suudi teşvikiyle bombalanması hedefleniyor. İran’ın nükleer altyapısı, sanayisi ve kilit tesislerinin, petrol-gaz altyapısının yok edilmesi ve ülkenin Suriye-Irak benzeri 30 yıl geriye götürülmesi amaçlanıyor. Sonra, mümkünse rejim değişikliği...
Irak’ın nükleer tesisi 1981’de, Suriye’nin tesisi 2007’de İsrail uçaklarınca tek seferde vuruldu. İsrail’in vurmadığı iki başka Irak tesisini de ABD 1991’de bilvesile bombaladı.
İran nükleer tesisleri ise birden fazla... Tek seferde vurulamayacak kadar iyi korunmaktalar. İran’ı bombardıman, sürekli vurmak demek, bu da büyük bir savaş demek. Üstelik İran’da, diğer iki ülkede olmayan nükleer bilgi-birikimi var. Hatta bu kez Rusya ve Çin, İran’ı korumaya karar verebilirler. Suriye’ye kadar inen Rusya, davet edilince İran’a da iner.
Temmuz 2007’de Robert Gates ABD Savunma Bakanıdır. Cidde’de Suudi Kralı Abdullah ile buluşur. Görüşmede Kral, ABD Dışişleri Bakanından, İran’ın bombalanmasını ister. Üstelik Suudi Kralı, nükleer tesislerle sınırlı kalmayacak, İran’ı dümdüz edecek bombardıman talep etmektedir. Bu olmazsa, Suudi Arabistan’ın kendi yolunda gideceğini söyleyip, hesapta ABD Savunma Bakanını tehdit eder.
Gates, anılarında o an çok sinirlendiğini yazar: ‘Bize paralı asker muamelesi yapıp Amerikan askerinin İran’da savaşmasını istiyordu. Kendi askerinden ise hiç söz etmedi. Çok sinirlenmiştim’’ Devamını yazmıyor da, Gates’in Suudi Kralını ışıl ışıl parlatarak fırçaladığı anlaşılıyor.
Obama’nın Savunma Bakanı Gates’in sağduyusu o zaman işlemişti de, Suudi ailesinin ABD’yi İran’a saldırtmak merakı hiç bitmedi. Gates’de işlemeyen planı şimdi yanlarına İsrail’i de alarak Trump’ta uygulatmaya çalışıyorlar. Suudi önceliği, birilerinin İran’ı yıkması… Trump’ın bir Gates’i var mı?
İran’ın nükleer faaliyetleri 1956’ya gider.
Şah Pehlevi ABD ile ‘nükleer enerjinin barışçı kullanımı’ anlaşması yapar. Zaman, Bağdat Paktı-CENTO zamanıdır. Dolayısıyla İran’ın nükleer başlangıcında Türkiye izleri de vardır.
- Yine 1956’da CENTO bağlantılı Nükleer Bilimler Enstitüsü, Bağdat’tan Tahran’a taşınır. Enstitüde İran, Pakistan ve Türkiye’den öğrenciler nükleer eğitim alır.
- 1959: Tahran Üniversitesi Nükleer Araştırma Merkezi kurulur.
Şah bu arada ABD Başkanı Eisenhower’dan atom bombası istemiştir.
- 1967: ABD’nin bu merkeze verdiği 5 MW araştırma reaktörü devreye girer. Aynı süreç Türkiye’de de yaşanmıştır.
Şah İranlılara nükleer eğitim vermesi için Kanada ile de anlaşır.
Şah çok sonraları bu araştırma reaktörünü, atom bombası yapmak için kurdurduğunu söyleyecektir.
Aynı yıl Şah, ABD Başkanı Johnson’a gider ve Johnson’dan atom bombası ister. ABD -atomdan önce biraz daha silah al- diye İran’a gemi-uçak satacaktır.
- 1972: İran, nükleer enerjide ilerleme kararı alır.
- 1974: Arap petrol ambargosu petrol fiyatını uçurunca, İran daha zenginleşir. Şah, petrol gelirinden 60 milyarı, 20 nükleer santral yapmaya ayırır.
- 1978: Sovyet istihbaratı, Şah’ın atom bombası peşinde olduğunu belirler. Rapora göre İsrail’den aşağı kalmamak, çevre ülkelere üstünlük kurmak, hatta şantaj için Şah, atom istemektedir. Moskova, ABD ile Avrupa’da konvansiyonel bir çatışma halinde, Nükleer İran yüzünden İran sınırında gereğinden çok asker tutmak zorunda kalacağını hesaplar. Bu durumda Moskova, Avrupa cephesinde zayıf kalacaktır. ABD’nin bu amaçla nükleer İran istediği sonucuna varılır.
Ve tam bu sırada Moskova Afganistan’a girer. Şah rejimi sallanmaya başlamıştır.
- Ocak 1979’da Şah İran’dan kaçar. Şah döneminde nükleer alanda çalışan bazı kilit yöneticiler ve bilimadamları ise Ayetullahları sevmeseler de, yeni rejim altında nükleer çalışmalarını sürdürürler. Onlar için mesele, Şah-Ayetullah meselesi değil, İran’ın milli meselesidir. İran’ın atom bombası çabası, Şah’ın da Ayetullah’ın da ortak hedefidir.
ABD’nin son dönemde İran Nükleer programına şiddetle karşı çıkması, tarihin cilvesi. Çünkü 1974 - 1978 arasında Şah’a nükleer reaktör satmak ve santralleri inşa etmek için ABD yoğun biçimde uğraşıyordu.
Şah’ın atom bombası yapmak istediğinin anlaşılması, ABD içinde görüş ayrılığı yarattı. Bazısı verilecek malzemenin kısıtlanmasını savunuyordu.
ABD Dışişlerinin Haziran 1974 tarihli gizli yazışması iki senaryoyu vurguluyordu:
- Şah devrilirse nükleer malzeme iç muhaliflerin ya da dış teröristlerin eline geçer.
- Devrilmezse, daha sonra tahta çıkacak daha hırslı bir Şah, atom gücüyle bölgede mutlak askeri hakimiyet kurar.
Tekrar: Yıl 1974’tür... ABD iki durumda da memnun olmayacağını ifade etmektedir. Bundan 5 yıl sonra, ABD’nin iki senaryosundan birincisi gerçekleşir. Bu gerçekleşmeden 30 yıl sonra da hala birinci senaryonun yansımaları yaşanıyor.