Biz bu zirveyi niye yaptık?

Suriye’nin terör üretim merkezine dönüşmesi, Türkiye’den taşan mültecilerin Avrupa’yı uyandırması sebebiyle etkin güçleri zirve öncesinde daha duyarlı bir hale getirdiğini düşünüyorduk. 

Liderlerin Viyana görüşmelerini sık zikretmesi de pratik anlamı olan bir sonuç çıkacağı beklentimizi yükseltti.

Bu ortamda başlayan bir G20 Zirvesi’nde asıl gündemin Suriye meselesi ile ‘terör ve mülteciler’ gibi travmaları olacağını düşünüyorduk ki tam bu sırada bir de Paris katliamı haberi geldi.

Elbette “şiddet ve terör” varsa gerisi ayrıntıdır, “ama, mama...” demeden net olarak kınıyoruz.

Hatta, “Hiç kimse, hiçbir sebeple, hiç kimseye ceza veremez” diyen İslamiyet adına (!) işlenen bu cinayetler bizim için ‘terörden öte’ bir vahamete sahiptir...

“Ama efendim bu kişiler ‘Allahü ekber’ nidalarıyla saldırmış ve İslamiyet için canlarını feda etmişler...”

Ne önemi var ki...

Her şeye başlarken söylenmesi emredilen “Besmele”yi gayr-i meşru bir başlangıçta telaffuz etmek ‘haram’ oluyor...

Yani bu eylemler ‘terör’ün üzerine ‘istismar sossu’ ilave edilen birer vahşettir.

Dolayısıyla Paris’teki eylemler bizim için Silvan, Ankara ve diğerlerinin devamıydı.

Ama Cumhurbaşkanı Hollande’ın, “Görülmemiş bir terör saldırısıyla karşı karşıyayız” ifadesine bakılırsa onlar böyle bakmıyordu.

Onların ‘Ankara Katliamı’nı aynı şekilde görememesi, ‘miyop’ olmalarından değil, “Bana dokunmayan yılanın ne hali varsa görsün” anlayışındandı.

Batı bu anlayışta olmasaydı, sömürge ve ‘ilgi’ alanlarında canı yanan milyonlarca Müslüman için kılları kımıldardı.

Oysa o ateşleri yakan da onlardı körüğü çeken de...

Onun içindir ki, Paris katliamı ‘terörün, batı dillerine tercümesi’ anlamına geliyordu.

Peki zirvede niye zırvaladılar?..

İşte, yukarıda sıraladığımız gerekçelere ilaveten ‘Paris mesajı’nın da anladığı düşüncesiyle G20’den beklentimiz yükseldi.

Hatta bunu vurgulamak için zirve manşetimizi “Samimiyet sınavı” olarak seçtik.

Bu zirveye bana göre ciddi derinlik ve yeni bir vizyon kazandıran Cumhurbaşkanı Erdoğan da Antalya’da aynı samimiyet çağrısında bulundu.

Peki sonuç...

Yoğun görüşmelerden, etkili nutuklardan ve “görüş birliği” fışkıran sonuç bildirisinden sonra...

Obama çıktı, “Bu işi en iyi biz biliriz. Biz uzun soluklu mücadeleden yanayız. Güvenli Bölge ve kara harekatı mümkün değil” dedi.

Putin de, “Burada böyle konuştuklarına bakmayın, DAEŞ’i bunlar besliyor. Ben de PYD’yi destekleyeceğim” diye mukabele etti.

Ağalar biz bu zirveyi niye yaptık?..

KAFAMA TAKILANLAR

 

Fransızlar ‘ot’ gibi insanlar!..

Devrimciler ülkesiymiş...

‘Görülmemiş’(!) saldırılar olurken dostluk maçı izleyen Cumhurbaşkanı Hollande’a, “Dışarıda insanlar kırılırken sen oturmuş maç izliyorsun” diyemedi!

Üstüne üstlük Hollande, “Gerek gördüğümüzü vatandaşlıktan çıkarabiliriz” diyor, Başbakan Valls, “Özgürlükleri kısıtlayabiliriz” diyor, kimsenin çıtı çıkmıyor.

Hayatının pasını önünde bulan Le Pen süt dökmüş kediye benziyor, “Katil Elysee’dir” bile diyemiyor.

Kamu görevlileri ‘terörü lanetlemek’ için (!) hayatı felç edemiyor.

Tam aksine herkes, “Teröre inat, aynen devam” diyor.

Size de yazıklar olsun Fransız medyası!.. Oysa Türkiye’de daldan yaprak düşse başınıza taş düşmüş gibi zıplıyordunuz...

Ne bir kare vahşet fotoğrafı kullanabildiniz, ne “Katil iktidar” diyebildiniz, 
ne de “Özgürlüklerimiz elden gidiyor” diye yaygara koparabildiniz!..

Hatta ülkenizde cadı avı başladı siz hâlâ Taksim’den çıkamadınız...