Malum, her yıl Birleşmiş Milletler toplantısı için ya Başbakan ya da Cumhurbaşkanı New York’a gelir ve genel kurulda bir konuşma yapar. Bütün dünyadan başkanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar o platformda sahne alır. Bu kadar çok önemli liderin bir arada bulunduğu başka bir organizasyon yok dünyada. Sonuçta her konuşma kayıtlara geçtiği için liderlerin ülkeleri adına siyasi ve diplomatik pozisyonları anlatmaları önem arzediyor. Bazen hak etmediklerini imajları düzeltmek, bazen dost ülkelere veya halklara destek açıklamak ve bazen de uluslararası sisteme isyanlarını dile getirmek için konuşurlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çarşamba günü üçünü birden yaptı. Konuşmasından yükselen asıl ses “böyle gitmez” mesajıydı. Irak, IŞİD, Suriye, Gazze bahislerinin ardından “Birleşmiş Milletler neye yarar diye merak ediyorum” bile dedi.
Sorunun cevabı galiba şimdilik şu: BM’nin en azından herkesin gözü önünde ahlaktan ve vicdandan söz edilebilen bir kürsüsü var. Dünyanın bir vicdanından söz edilecekse, Türkiye Cumhurbaşkanı her defasında bunun en sadık ve kararlı seslerinden birisi olmayı sürdürüyor.
Erdoğan’ın itirazı hatta isyanı belirgindi. “Şunu da garipsiyorum. Kimyasal silahlarla 2 bin kişi ölürken konvansiyonel silahlarla 200 bin kişi ölüyor. 2 bin kişinin kimyasal silahlarla ölmesini suç telakki eden zihniyet konvansiyonel silahlarla 200 bin kişinin ölümünü suç telakki etmiyor. Bu nasıl bir zihniyettir?” cümlelerini de o söyledi.
Dünya beşten elbette büyük ama
Cumhurbaşkanı, BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan daimi 5 üye düzenine karşı olduğunu ve bu devam ettikçe dünyada adalet olamayacağını yine söyledi. Bu görüşü Erdoğan’dan önce konuşan Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Fernandez de Kirchner de net bir şekilde dile getirdi. İkisinin de konuşmasının bu noktası alkışlarla kesildi. Bütün üyelerin bu konuda dertli olduğu bir sır değil. Nitekim, BM çalışmaları devam ederken Japonya, Brezilya, Hindistan ve Almanya New York’ta bir otelde dörtlü bir komiteyle bakanlar düzeyinde bir toplantı yaparak daimi üye düzenine karşı bir alternatif arama çalışması yapıyordu.
Kabul edelim... “Dünya beşten büyüktür” fikrinin hayata geçebilmesi için daha çok uzun bir yol var.
Erdoğan merakı artmış
Erdoğan’ın genel kurul konuşmasına ilgi büyüktü. Sık sık alkışlandı. Daha önce izlediklerimle kıyaslanacak olursa en çok ilgi bu kez gösterildi diyebilirim.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak ABD’ye ilk gelişinin yeni bir hava ve güç algısı yarattığı görülüyor. Daha çok merak edilen, daha çok sözü dinlenen ve elbette daha güçlü bir lider imajı taşıyor artık.
Nitekim konuşmasını tamamladığında kendisini bekleyen uzun bir hayran kitlesiyle de tokalaşmadan ayrılamadı genel kurul salonundan. İspanya’dan Somali’ye Türkmenistan’dan Ukrayna’ya kadar birçok ülkenin büyükelçisi veya bakanı Erdoğan’ın elini sıkmak için uzun bir kuyruk oluşturdu.
Eski dünya yeni dünya!
Dünyanın kalbinin Birleşmiş Milletler olduğunu hala düşünenler kaldıysa onlar için de 69. yıldönümü toplantılarından iyi haberler çıkmadı. Kalp tekliyor... Dahası, başka merkezlerde atan kalplerin gürültüsü “eski” dünyanın New York’taki nostaljik sembolünü bastırıyor. Benzetme biraz bizim eski/yeni Türkiye gibi oldu ama durum fazlasıyla böyle görünüyor. İhtiyaçlara cevap veremeyen eski bir sistem yeni talepler karşısında kaçacak yer arıyor ama şimdilik “yeni”nin ağırlığı beklenen seviyenin altında ne yazık ki...
Bu örgütler silahı nereden buluyor beyler?
Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Kirchner iyi bir konuşma yaptı. Önce uzun uzun ülkenin ekonomik tecrübesinden bahsetti ve “finansal akbabalar” dediği uluslararası para sistemine ağır eleştirilerde bulundu. Dünya finans sisteminin neden olduğu adaletsizliğe karşı yaptıklarını anlattı.
Sonra sözü Ortadoğu’daki sorunlara getirdi ve önce “Bağımsız Filistin tanınmalı” diyerek tavrını koydu.
Ardından da IŞİD ve El Kaide bahsinde bombaladı...
“Ben artık güvenimi yitirdim. Bir kurgu var ve dizi izler gibi izliyorum. IŞİD, El Kaide nereden çıktı? Bu silahları nereden buluyorlar? Benim ülkemde silah üretilmiyor. Birçok bilgi var bunlar bizden gizleniyor...”
Hassas ve tam kalbinden bir sistem eleştirisiydi. ABD’ye “Oynadığınız oyunu biliyoruz” demiş oldu.