Biz de seni biliyoruz Hüseyin Aygün

Ergenekon davasında, esas hakkındaki mütalaanın verildiği gün, internette bir yazı (twitter mesajlarından oluşturulmuş bir yazı) dolaşmaya başladı.

CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’e ait olduğu bildirilen yazıda, Ergenekon davası sanıklarından Tuncay Özkan’a sahip çıkılıyor, onun adına hüsnü şahadette bulunuluyordu.

Güzel bir yazıydı.

Nasıl derler, “yürekten” ve insanın içine işleyen, muhatabına kendi durumunu sorgulatan bir yazı...

Konu şu:

Cemal ağabey diye biri (bir “devrimci”), bir zamanlar (çeyrek yüzyıl önce) Ankara’da yolda yürürken Renault marka bir otomobile bindirilip götürülüyor. Ağır işkenceden geçiriliyor. Sonra “külçe halinde” alındığı yere bırakılıyor.

Bundan sonrasını şöyle anlatıyor Hüseyin Aygün: “Tek bir kişi onu dinledi; yaralarına baktı; işkencecilere lanet okudu; çalıştığı gazetede haber yaptı. Cumhuriyet Ankara bürodan Tuncay Özkan; genç bir gazeteciydi. Bugün hükümetin emriyle kurulan Ergenekon Mahkemesi savcısı Tuncay’a Ergenekon üyesi diye ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiş. Recep Tayyip Erdoğan dört ay hapis yattığı için 15 yıldır duygu sömürüsü yapanlar 4 yıldır tutuklu olan Tuncay’a bir hücrede ömür boyu kalma cezası verilmesine sevinecekler. ‘Türkiye demokratikleşiyor’ sözleri edecekler nefret damlayan ekranlarında ve köşelerinde. Tuncay Özkan biz seni biliyoruz; çeyrek yüzyıl evvel bir işkence kurbanına uzattığın yardım elini hiç unutmuyoruz; dün gibi aklımızda...”

 

Böyle diyor halaoğlu Hüseyin Aygün.

Fevkalade acıtıcı bir yazı...

Fakat bazı şeyleri bilmiyor. Ya da bilmek işine gelmiyor.

Zulmün miktarı, nevi ve hedefi, onu “zulüm” olmaktan çıkarmaz.

Zulüm zulümdür.

Tuncay Özkan’a da yapılsa zulümdür, Recep Tayyip Erdoğan’a yapılsa da zulümdür.

Kaldı ki, kimse Tuncay Özkan içeride diye zil takıp oynamadı. Oynamıyor.

Bazı Ergenekon sanıklarının hangi “adli hatalara” ve “önyargılara” kurban gittiğini, bu satırların yazarı da dili döndüğünce yazıyor.

Ben Hüseyin Aygün’ün yerinde olsam şunu sorardım: İşkence gören birine sahip çıkan ve çok da iyi eden Tuncay Özkan, bu “hassa”yı korudu mu? Sürekli hale getirdi mi? Cemal ağabeye yapılan işkencelere karşı çıkan bu yürekli gazeteci, aynı celadetli ve sorumlu tavrını Adil Serdar Saçan’ın işkenceleri konusunda da sürdürdü mü?

Bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” diyemiyoruz.

Biliyoruz ki, bu işkenceleri bütün safahatıyla bilen Tuncay Özkan, insana yaraşır bir itiraz geliştirmedi. Sustu. Üstelik, taammüden sustu.

Hüseyin Aygün’ün yazısını internette dolaştıranlar, şu başlığı uygun görmüşler: “Tuncay Özkan biz seni biliyoruz.”

 

Biz de seni biliyoruz Hüseyin Aygün...

Bilmeye yeni başladık.

Buyurmuşsun ki, “Kamuda türbanı yasallaştırmak için Memur-Sen’i sahneye süren AKP’nin hedefi, Suudi Arabistan tipi barbar, faşist, dinci bir diktatörlüktür! Ey halkım tanı bunları!”

Bir taraftan Dersim eyyamı yapacaksın (halaoğlu “devrimler ve partimiz bundan zarar görür” deyince suspus olacaksın), bir taraftan başörtüsüne ve 28 Şubat hükümlülerine (mesela Salih Mirzabeyoğlu’na) sahip çıkacaksın; sonra da “dinci diktatörlük kuruluyor” diyerek laik-kemalist özüne döneceksin.

Biz de bu dediklerini aklımıza yazdık.

Seni artık böyle bileceğiz.