Biz de sizinle gurur duyuyoruz

Elbette öyle olması gerekir...

Elbette insanlar yaşadıkları kente, yaşadıkları çevreye sahip çıkarlar, sahip çıkmalıdırlar.

Taksim’e ne yapılacağı gündeme geldiğinde, “bizim fikrimiz sorulmadı” diyen bir bölük insan ayağa kalktı.

Başlangıcı itibariyle Gezi buydu... Ama biz bu başlangıcı konuşmuyoruz şimdi, konuşamıyoruz; epeydir “Gezi bu muydu, böyle bir şey miydi?” dedirten bir konu ve bir görünürlük üzerinde patinaj yapıyoruz.

Gezi buysa, böyle bir şeyse (molotoflu saldırılar, yakılan araçlar, yağmalanan dükkânlar, ölen insanlar, illegal örgüt nümayişleri, “devrim” çığlıkları), ortaya çıkarılan “görüntüyü” konuşmamız, tartışmamız, anlamamız ve elbette konumlamamız gerekecek.

Biz de bunu yapıyoruz...

Şunu sormadan da geçemiyoruz:

Gezi’yi bir “çevreci kalkışması” olarak sunan ve bizim buna inanmamızı bekleyen “odak” (mimarı, çevrecisi, tabibi, sendikacısı, illegal örgütçüsü, çiçek çocuğu), niçin “sahip çıkma bilincini”küçücük bir alanla sınırlı tutar?

O küçücük alanın yerinde bir “kışla” yükseliyordu...

Muhteşem bir eserdi.

Çevre düzenlemesi yapıyoruz bahanesiyle yıktılar.

Öngörülen çevre düzenlemesi (ek olarak dünyanın en büyük bulvarı inşa edilecekti), bugün Divan Pastanesi ve Hilton’un bulunduğu araziyi de kapsıyordu. Harbiye’ye kadar uzanıyordu.

Binlerce ağaç kesildi.

Hektarlarca yeşil alan yok edildi.

Dahası, “dokunulamaz” Ermeni mezarlığı ortadan kaldırıldı.

Devletlu, bir süre sonra, niyeyse, “çevre düzenlemesi”nden ve bulvar fikrinden vazgeçti; yağmalanan arazilerin tapularını eşe dosta dağıttı. Olan da, garibim Topçu Kışlası”na oldu.

Mahut “odak” niçin bunun davasını gütmez?

Neden Koç Üniversitesi’nin katlettiği Sarıyer ormanlarına doğru şöyle küçük bir gezinti yapmaz?

Neden Bedrettin Dalan’ın kestiği binlerce ağacı görmez?

Tarih katliamıysa, tarih katliama... Çevre düşmanlığıysa, çevre düşmanlığı...

Hayır, “mesele ağaç değil, siz hâlâ anlamadınız mı?”

Anlamaz mıyız? Hem de nasıl anladık!

Bizim anladığımızı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de anladı... “Gezi olaylarının başlangıcıyla gurur duyuyorum” derken, vatandaşta bulunması gereken “sahip çıkma bilincine” vurgu yaptı, başlangıcı itibariyle Gezi olaylarının doğru koordinatlar üzerinden yürüdüğünü ama “erazil” taifesinin devreye girmesiyle amacından saptırıldığını söyledi ve elbette sergilediğiniz rezillikleri yüzünüze vurdu...

Peki, Cumhurbaşkanı Gül’ün, Amerika’da, işadamlarıyla konuşurken sarf ettiği bu sözü “dürüst Türk medyası” nasıl gördü?

Nasıl görecek?

İşine gelen kısmı manşete taşıdı, işine gelmeyen kısmı ketmetti.

Gül, evet, “Gezi olaylarının başlangıcıyla gurur duyuyorum” dedi ama başka şeyler de söyledi.

Mesela şunları söyledi: “Gezi’yi fırsat bilerek radikal gruplar illegal gösterilere başladılar. Eğer onlara da toleranslı olunmasını söylerseniz; şimdi birkaç yüz kişi 5. Cadde’nin ortasında lastik yaksa, gece saat 10’da yolu kapatsa New York polisi ne yapar? İstanbul polisi de onu yaptı...”

Dürüst Türk medyası (Aralarında Taraf gazetesi de var! Hiç eksik olur mu?) bu sözleri yok saydı ve Gül’ü “Gezici”yapıverdi.

Biz de onlarla gurur duyuyoruz.

Böyle devam etsinler... İyi oluyor... “Taraf”  gazetesi de bu üstün performansını sürdürsün, hiçbir “melanet fırsatını” kaçırmasın... “Sözcü” ve “Aydınlık” olma yolunda hızlı ve emin adımlarla ilerliyor... Bakarsınız bir gün olur.

Hatta biz onu “oldu” kabul ediyoruz.