‘Biz DEAŞ’ı desteklemedik’ derken...

Önce Beşiktaş, ardından Kayseri’deki PKK saldırısı, sonra Rus Büyükelçi’ye FETÖ suikastı, hemen peşinden DEAŞ’ın El Bab’da 16 askerimizin ölümüyle sonuçlanan terör eylemi...

15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra, üst üste gelmesi sebebiyle terör tehdidinin en üst seviyeye çıktığı bir ayı geride bırakıyoruz, aynı zamanda 2016’yı.

Türkiye, istihbarat örgütlerince kullanılan eylem kapasitesi büyük tüm terör örgütlerinin aynı anda hedefinde olan bir ülke diyoruz ya hani, 2016’da bu resim çok daha netleşti. Terör örgütü yandaşlarının sevinçte ortak olduklarını gördük. FETÖ’cüsü de DEAŞ’lısı da PKK’lısı da Türkiye’nin canı yanınca beraber mutlu oldu.

Bu ortaklığı görmek Türkiye’nin mukavemetini ve kararlılığını artırıyor, öfkesini kabartıyor. Suriye’nin, Türkiye’nin içine çekilmeye çalışıldığı bir tuzak olduğu artık daha net anlaşılıyor. Türkiye, atması gereken adımları atıyor, Suriye’deki savaşın Türkiye için yüksek bir güvenlik tehdidine dönüştüğü vasatı ortadan kaldırmak için hem askeri müdahalede bulunuyor hem de bölgesel aktörleri sorunun siyasi çözümü için ortak çabaya davet ediyor.

Bu çok önemli, önemli çünkü mevcut kaosun çığırından çıkma potansiyeli var ve bu sadece Türkiye’yi değil Avrupa’nın içlerine kadar girecek daha geniş ölçekli bir kaosu beraberinde getirecektir. Bölgesel aktörlerin, Avrupa, Rusya, İran, Suudi Arabistan dahil, bunu derhal görmesi ve mevcut koşulların mümkün olabildiğince hızlı şekilde bölgeye istikrar kazandıracak yöne sevkedilmesi için ellerinden geleni yapması gerekiyor.

***

Türkiye 3-4 yıldır Arap Baharı ile başlayan sürecin cefasını çekiyor. Özellikle de Irak ve Suriye’nin. Fakat bu yük, Türkiye’nin mukavemetini de artırdı. Bölge için şartların daha da kötüleşmesi durumunda en avantajlı ülkenin bizim ülkemiz olduğunu söyleyebiliriz. Kaosun genişlemesi halinde Türkiye’nin kaybedecekleri diğer bölge ülkelerinden çok değil. Tam da bunu kullanarak, yani Avrupa’nın içlerine kadar girecek daha büyük bir istikrasızlık ve kaosun kapıda olduğunu herkese göstererek süreci tersine çevirecek bir etki yaratabilir Türkiye.

Rusya’nın son 10 günde peş peşe yaşadığı, istihbarat parmağı olduğunu düşündüren olaylar zinciri de “Rusya yeni bir soğuk savaşa mı çekilmek isteniyor?” sorusunu akla getiriyor. İyimser analizciler Trump etkisinin farklı olacağını umuyor ve 2016 biterken bölgede bu son yaşananların “Trump gelmeden ne yaparsak kardır” yaklaşımıyla sahnelendiğini söylüyor. Trump’ın kucağına pimi çekilmiş el bombası bırakmak isteyenlerin kimler olduğunu tahmin etmek ise herhalde zor değil.

***

“2016’yı nasıl bilirdiniz?” sorusuna cevap olarak “Kabus yılı” diyebiliriz herhalde. Türkiye, onlarca terör saldırısı ve hepsini aşan bir darbe-işgal girişimi yaşadı. Gezi olaylarıyla başlayan, 17-25 Aralık yargı-emniyet darbesiyle, Kobani kalkışmasıyla, hendek terörüyle devam eden taarruz, 15 Temmuz’da tepe noktasına ulaştı ve halkın kurşunlandığı, TBMM’nin bombalandığı hain bir saldırıya maruz kaldı Türkiye.

Ocak ayı içinde yaşananlar ise Suriye ve Irak özelindeki iç savaşın, daha büyük bir kaosun vakumuna dönüşme riski taşıdığını gösteriyor.ABD’nin, Suriye’deki tüm örgütleri [buna DEAŞ dahil] desteklemek suretiyle isyanının iç savaşa dönüşmesine bizzat ebelik ettiği ortada. Bugün “Biz YPG’ye silah vermedik, DEAŞ’ı desteklemedik” demeleri bir şey ifade etmiyor. ABD’nin son üç yılda Suriye’de yaptıkları ve yapmadıklarının neye mal olduğu ortada. Beyaz Saray sözcülerinin yalan söylerken yüzü kızarmıyor nasıl olsa.

Bu şartlar altında evimizi, obamızı, komşumuzu, bölgemizi düşünmek durumunda olan biziz.

2017’nin hem Türkiye hem bölge için nekahet dönemi olması ümidiyle...