Biz Fransa’ya bakarken...

Fransa’nın ne yaptığını anlayanınız var mı?

Hayır, Paris’teki işlek bir cadde üzerinde üç kadının öldürülmesi sonrası suskunluğu kast etmiyorum; derdim, hemen hemen aynı zamanda Fransız askeri birliklerinin bir kıta-dışı operasyon başlatması... Fransız basını üçlü cinayetten çok Mali’ye müdahaleyi sayfalarına yansıtıyor zaten...

Askerlerini Mali’ye göndermesiyle sonuçlanan gelişmeyi Kaddafi’yi devirmek üzere Libya’ya karşı oluşturduğu cepheyle Fransa başlatmıştı. Sonradan NATO müdahalesine dönüşse de, Libya’da Kaddafi’yi deviren güç kullanımı Fransa’nın hava harekâtıyla başlamıştı. Libya’daki rejim değişikliği Mali’de Tuareglerin isyanını tetikledi. Tuareg isyanına hükümetin yeterince karşı koymamasını bahane eden askerler yönetime el koydu.

Ülkede meydana gelen yönetim boşluğu yüzünden Tuaregler kuzeydeki topraklar üzerinde kendi hâkimiyetlerini ilân ettiler.

İş burada bitmedi: Tuareg bölgesinde ‘El-Kaide’ ile irtibatlı olduğu söylenen silâhlı güçler belirdi ve birdenbire “Radikal İslâmcılar Mali’yi ele geçirdi” yaygaraları etrafı sardı.

Ne kadar karışık bir durum değil mi? Libya’daki rejim değişikliği Mali’deki etnik ayrılıkçıları kımıldatıyor (Ocak 2012). Onların kımıldaması üzerine ‘yönetim beklenen tepkiyi vermedi’ diye hiyerarşi-dışı askeri darbe yapılıyor (22 Mart 2012). Yönetime el koyan askerlerin halk desteğinden mahrum oluşundan yararlanan ayrılıkçı isyancılar ülkenin kuzeyindeki üç önemli kenti ele geçiriyor ve ‘Azavad’ adıyla kendi devletlerini kuruyor (6 Nisan 2012). Fakat sonunda onların işgal ettiği yerler ‘radikal’ sıfatı kullanmaya değer işler yapan güçlerin eline geçiyor...

Biri roman yazsa veya filmine senaryo olarak düşünse “Bu kadar entrikayı okuyan/izleyen kabulde zorlanır” tepkisini alır. Ama işte görüyorsunuz, gerçek hayatta en entrikacı yazarlara rahmet okutacak derin senaryolarla karşılaşılabiliyor.

Üstelik, bütün gelişmelerin ardından Fransa’nın askerleriyle ülkeye müdahalesi sökün ediyor... Üstelik de “Geliyorum” diyerek...

Daha isyan dalgasının başladığı ve isyancılar Timbuktu’ya hâkim göründüğü günlerde ABD’nin etkin Foreign Policy dergisinde Gregory Mann, sonu görünmeyen Mali karmaşasına Libya’ya NATO müdahalesinin yol açtığını ve bunun böyle olacağının gözlemciler tarafından öngörüldüğünü yazmıştı.

Göz göre göre bugünlere geldi Mali.

Senaryonun nerede yazıldığı belli: Fransa... ‘Sosyalist’ Françoise Hollande, ‘tutucu’ bilinen Nicolas Sarkozy’nin açtığı yoldan gitmekte bir an bile tereddüt etmiyor... Afrika’ya ‘uygarlık’ götürüyor Fransa; Fransız gazetelerine göre Hollande’ın iddiası bu.

İyi de, böyle davranarak ne yapmak istiyor Fransa? Benim cevabını aradığım soru işte bu. Bu soruya doğru bir cevap verebilirsek, üç PKK’lı kadının Paris’in tam ortasında öldürülmesi olayını da belki daha farklı bir açıdan görebiliriz.

Libya’da ne işi olduğunu biliyoruz Fransa’nın: Kaddafi’yi deviren NATO müdahalesi sonrasında ülkenin petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde en geniş haklar, yeni yönetim tarafından, Fransa’ya tanındı.

Mali’nin petrolü de, doğalgazı da yok. 15 milyonluk nüfusunun yarısı fakirlik sınırının (günde 2 TL) altında yaşıyor. Eeee?

‘Eee’si, ülkenin altın ve uranyum kaynakları olabilir mi?