William Shakespeare 1599 yılında “V. Henry” adlı oyununda, Kralın ağzından Agincourt Savaşı öncesi askerlere ve onunla birlikte Fransa’ya ayak basan yürekli insanlara “biz kardeşler topluluğu, bu savaştan sağ salim kurtulup çevremize baktığımızda övünmeden, göğsümüzü yumruklamadan, böbürlenmeden döneceğiz evlerimize”der. Aradan uzun yıllar geçecek, vücutlarını süsleyen yara izlerini gösterecek birbirlerine, yüreklerini dağlayan övgülerden söz edecek acı acı gülümseyerek, kendilerine yöneltilen hakaretleri hatırlayacak.... Ama o günden sonra bir tek kişinin bile bu rezillik yüzünden canını yitirmemiş olmasının gururuyla başları dimdik yürüyecekler...
Siz bu kardeşler topluluğuna katılmak istemeyebilirsiniz... Siz sövüp saymak... Bebek katili.. insan kasabı... namus düşmanı... ve daha nice sövgüyle tükürmek de isteyebilirsiniz... Yapın bunu... Eğer rahatlayacak, sakinleşecek, aklı-selime sarılıp kavganın artık bitmesi gerektiğini anlayacak, bu ülkede tek bayrak altında, omuz omuza, el ele vererek yaşamanın bir “insanat bahçesinde”kapalı kalıp homurdanmaktan iyi olduğuna karar verecekseniz dökün içinizdeki zehiri.
***
Silahları bırakıp demokratik siyaset sürecine geçmek zamanı gelmiştir, diyor Abdullah Öcalan. “Yalan söylüyor!” diye bir avaza bağırabilirsiniz. Ancak.... Ya doğruysa! Böyle bir fırsatı salt siyasi çıkar ya da rant uğruna tepmiş olmanın vebalini taşıyabilir misiniz?
“Siyasi, toplumsal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış geliyor...” diyince gene haykırıp,“ya vatan topraklarını sulayan onca şehidimizin kanı ne olacak” diye soracaklar çıkacaktır. Haklıdırlar da. Ama bunun hesabını sür-git sormaya devam edersek barışı yakalayamayız, huzuru bulamayız. Bizim şehitlerimizin duasını etmenin, yavrularımıza rahmet dilemenin ötesinde tetik çekmeyi sürdürürsek, o da kalkar Dersim diye haykırır, 17 bin 500 faili meçhulün hesabını görmeye durur, ailelerinden koparılıp alınan, batıdaki evlere besleme diye yollanan bebelere ne oldu diye sorar. O, bir dizi, biz bir yığın hesap defterini açar, sabit kalemlerin uçlarını tükürükler başlarız toplamaya, çarpmaya... Ama için içinden çıkamayız. Nitekim bunca yıldır da çıkamıyoruz. Ta ki bir kişi, salt siyasi geleceğini değil tüm benliğini ortaya koyarak hesap defterlerini masadan süpürüp atıncaya kadar...
Daha fazla lafa gerek yok; silahların susma zamanı gelmiştir; zaman fikir ve siyasetin konuşma zamanıdır. Ve de bu çok ama çok zordur. Çünkü bunu yapmadan önce yüreklerde yanan intikam ateşlerini söndürmek gerekecektir. İşte Akil Adam olmak budur: Aklı, duygunun önüne yerleştirmek. Bunu becerirsek önümüz, yolumuz, yarınlarımız açıktır, aydınlıktır dostlar. Çünkü, biz, nihayet, kardeşler topluluğu/toplumu olmayı öğrenmişiz demektir...