Bize o kadar uzaklar ki, o uzaklýðý hissettirmek için hele de son 100 yýlý aþkýn zamandýr yapmadýklarý hýyanet kalmadý. Akýllarýnca milleti, kendileri gibi yabancý dünyalarý kuklasý ve uþaðý yapacaklardý. Bunun içindir ki, 150 sene öncelerde, ‘Ýslâm imiþ devlet’e, pâ-bend-i terakkî, (ilerlemeye ayakbaðý) / Evvel yoð idi, iþbu rivayet yeni çýktý..’ diyen Ziyâ Paþa’dan bugüne, asýrlarýmýz tam bir aþaðýlýk duygusuna kapýlmýþlýk hâlet-i rûhiyesi içinde geçti..
Aþaðýlýk kompleksi içinde, güce göre yön deðiþtiren, ‘lider tapýcýlýðý limaný’na demir atmýþ kadrolarýn, Ýslâm’ý kendilerine baþ düþman bildiklerini tekrara bile gerek yok.. Onlar, imanýmýzla oynamaya kalkýþtýlar, inancýmýzýn hazinesinin anahtarlarý mesabesinde olan her neyimiz varsa onlarý yok etmeye çalýþtýlar, sosyal hâfýzâmýzýn DNA’sýyla oynadýlar, ihanetin, hýyanetin her türlüsünü yaptýlar.
Bu hýyanetleri, emperial güçler bizzat yapmaya o kadar cesaret edemezlerdi. Ama, kendi içimizden çýkan ve kalbleri, kafalarý ve kasalarý emperial- þeytanî güçlere göre indekslenmiþ, kendi halkýnýn aslî deðerlerine karþý mankurtlaþtýrýlmýþ tipler, hem de ‘kurtarýcýlýk’ iddialarýyla, Ýslâm Milleti’ni birbirine baðlayan maddî ve manevî baðlarý kopardýlar; asýrlardýr var olan ýslahý mümkün nice tarihî ve temel sosyal kurumlarýmýzý havaya uçurdular.
24 Temmuz 2020 Cuma günü, yüzbinlerin Ayasofya’nýn 86 yýl sonra açýlmasýna koþmalarý bir bakýma, bütün bu 150-200 yýllýk ihanetlere karþý, ‘Biz buradayýz ve sizlerin ilkelerinize de, liderliðinize de inanmýyoruz..’ deyiþi idi.
Evet, biz yüzbinler, milyonlar olarak böyle idik; hattâ ülke sýnýrlarý dýþýnda, gönül coðrafyamýzýn uzak köþelerinden bile dualar ve gözyaþlarý yükseliyordu.
Ama, ‘Ayasofya’daki bu namaz, laisizmin cenaze namazý olacak..’ diyen ‘sekuler mankurtlar’ da boþ korkular içinde deðillerdi.
Nitekim, onlar da, o gün, yandaþlarýna, 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Andlaþmasý’nýn 97. Yýlýnda bir anýt-mezarda buluþmak çaðrýsý yaptýlar. Bir avuç idiler, ama, onlarýn da feryadlarý, Kilise kulelerinden yükselen aðýtlardan ya da, emperial dünyanýn medya organlarýnda dile getirilen korku dolu eleþtirilerden yankýlanýyordu.
Yunanistan Baþbakaný Miçotakis’in evvelki gün aðlamamak için kendisini güç tuttuðu konuþmanýn açýk ifadesi, dün Fransýz gazetesi ‘Le Figaro’da, ‘(…filan kiþinin) mirasý olan laik Türkiye’nin bir hayalet bahçesine dönüþtüðünden, saldýrgan bir sultan olan Erdoðan’ýn neo- Osmanlýcý, Hýlâfetçi, Doðu ile Batý arasýndaki köprüyü berhava eden birisi olduðu’ þeklinde dile getiriliyordu.
Onlarýn korktuðu kadar da vardý. Çünkü, Ýstanbul’daki mutlu-putlu azlýðý kuþatan ve Anadolu’nun her bir yanýndan, çeþitli etnik ve mezhebî renk farklarýndan oluþan bir gülistan havasýndaki yüzbinler- milyonlar, Cuma sabahýnýn þafak vaktinden itibaren yollara koyulup, tarihteki yolculuklarýnýn kaybolan izlerini yeniden bulmak ümidiyle Ayasofya’dan 1-2 km. uzaklýða kadar bütün çevre ana caddeleri ve sokaklarý doldurmuþlar, Ayasofya’daki namaza oralardan katýlabilmiþlerdi. (Fakir de, Ayasofya’da kýlýnan Cuma namazýný ancak Bayezid Meydaný ile Çemberlitaþ arasýndaki anacaddede onbinlerle kýlabildim.)
Evet, biz dün de bu idik, bugün de buyuz ve inþallah yarýnlarda da, ayný hasletlerle donanmýþ olarak bu sosyal siperlerde yine nöbette olacaðýz.
Kimler miydik?
Büyük ekseriyetle, ekonomik alt gelir-gruplarýndan, günlük hayatýn maiþet dertleri peþinde koþan, maddî varlýðý veya diplomasýyla konuþmayan ve o mübarek ‘Lâilâheillallah’ kelime-i tayyibesini hançeresinden yükseltirken gözyaþlarý ve hýçkýrýklarý boðazlarýnda düðümlenen kararlý kitleler.. Ve, Afrika’dan binlerce kardeþlerimiz de ayný heyecanla o inanç potasý içinde þekilleniyorlardý. Yani, karþýtlarýmýzýn feryadlarý nasýl ki, emperial dünyanýn baþkentlerinden yankýlanýyorsa; biz de o gün Ayasofya etrafýnda bir inanç toplumu ve cihanþümûl bir ümmet idik..
Cezayir Ýstiklâl Marþý’nýn son mýsraý, ‘Ey Fransa, seninle henüz hesabýmýz kapanmadý..’ þeklinde..
Biz de henüz yolun baþýndayýz.