Tarih, millet olarak omuzlarımıza hiç beklemediğimiz bir sorumluluk yükledi: Emperyalizm ile savaşta geri adım attığımız an veya içeriden-dışarıdan gelen saldırılar karşısında dizlerimizin üzerine düştüğümüz dakikada yalnız biz değil, saldırgan, pervasız, kendisi dışındakileri çöplük fareleri olarak gören emperyalizme karşı tüm mazlum coğrafya yenilmiş olacak!..
Bu, aynı zamanda, Kocatepe’de büyük taarruz öncesinde hafif kamburu çıkmış, düşünceli bir şekilde sigara içen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bundan yaklaşık 100 yıl önce omuzlarına yüklenmiş yük kadar ağır bir yüktür.
Yaşadığımız jeo-politik, günü geldiğinde bu sorumluluğu getiriyor, omuzumuza yüklüyor ve “devam et” diyor, kaçamayız. Recep Tayyip Erdoğan, çok ağır bir iş yüklendi, millet arkasında sağlam durmak zorunda...
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü İran açıklamasında şunu demiş: Hükümet sokaklara çıkan cesur halkı öldürmeye ve hapse atmaya devam etmektedir. Bugüne kadar olan ölümleri ve bin civarında kişinin tutuklanmasını en sert şekilde kınıyoruz. Göstericilere karşı şiddet uygulayanları, sansüre katkıda bulunanları ve İran halkından çalanları mesul tutacak bolca yetkilimiz var. Rejimin kurbanlarına: Unutulmayacaksınız.
Peh!.. Ne sert laflar, ne insan hakları ve demokrasi savunucusu söylemler di’mi...
Filistin’in 16 yaşındaki (çocuk kabul edilir) cesur kızı Ahed Tamimi İsrail zindanında, 17 yaşındaki kuzeni başından vurularak şehit edildi, 23 İsrail askeri 16 yaşındaki Filistinli çocuğu gözaltına alırken kolunu kırdı, İsrail cezaevlerinde bulunan binlerce Filistinli’ye yaptığı gibi işkence yaptı, iki bacağı olmayan, tekerlekli sandalyesinde milletinin bayrağını sallayan bir genci öldürdüler be... Daha ne anlatalım.
Amerika?.. “Çıt” yok!..
Bitmedi... İsrail Filistinliler için idam cezası getiriyor...
Amerika... Avrupa Birliği?.. “Çıt” yok...
Bu, açıkça, bir “Amerikan şarlatanlığıdır...”
Geçiniz...
Serdar Turgutve Cüneyt Özdemir, New York’taki kumpas davasını çok güzel aktardılar, orada yaşanılanlardan tek bir gerçek ortaya çıkıyor: Suçsuz olduğu çok belli Hakan Atilla, Amerikan emperyalizminin tutsağıdır ve “milli güçlerin” ana görevi, hiç bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını emperyalizmin elinde tutsak bırakmamaktır.
Davanın -şimdilik- sonlanmasından sonra savcı Joon Kim’in şu açıklamasına bir bakın: Yabancı banka ve bankerlerin bir seçeneği var; ya İran'a ve diğer yaptırım uygulanan ülkelere yardım edersiniz, ya da ABD Doları ile işlem yapan uluslararası bankacılık sisteminin bir parçası olursunuz. Ancak her ikisini birden yapamazsınız. Eğer Atilla'nın yaptığı gibi, sürekli ABD Hazine yetkililerine yalan söyler ve sahte belgeler hazırlarsanız -ki bunlar ABD'in İran'a yönelik yaptırım sisteminden milyarlarca dolarlık İran petrol parası kaçırmanın gizli sisteminin bir parçasıydı- sonuçlarına katlanırsınız.
Yani adam şunu söylüyor: Ben tek taraflı bir ambargo kararı aldım, BM’nin onaylamamış olması umurumda değil, bankacılık denilen sistem zaten benimdir, ulusal çıkarların için kendine göre bir iş yaparsan, ben seni buraya çeker, mahküm ederim.
Emperyalizm dediğimiz, budur...
Uzun söze gerek var mı?
Anti-emperyalist mücadelede doğu halklarının ilk etapta kurtulması gereken küresel ekonominin Dolar hakimiyetidir. Çin-Rusya-Hindistan üçgeninde bu yönde atılan adımları dikkatle takip etmek ve “yeni bir ticaret parası” oluşturmak zorundayız. (S-400 alımında ruble ile ödeme harika çözüm.)
Türkiye-Rusya-Çin-Hindistan-İran hattında, karşılıklı ticaretin Dolar dışı takaslarla yapılabilmesi için derhal merkez bankalarının başkanlarının bir araya gelmesi gerekiyor.
Rusya ve Çin Haziran 2017’den bu yana ticarette altın takası ve üç yıllık anlaşma çerçevesinde yuan-ruble zeminli ticareti yürütüyor.
Hakan Atilla’yı “tutsak” alan bu emperyalist saldırıyı göğüslemek zorundayız, “ortak ticaret parası” anlayacakları dilden cevaptır...
MEHMET BARLAS’A NOT: Meslek büyüğümdür, asla polemik için yazmıyorum, ama, “BM adım adım yok olmaya gidiyor, SABAH, 2 Ocak.2018) yazısındaki şu cümleyi anlayamadım: Bu vesileyle bizim aynı hatayı Suriye'de "Muhalif gruplar" diye terör örgütlerine verdiğimiz destekle ve Esad rejimini bizim bir iç sorunumuz gibi görerek yaptığımızı unutmayalım. 1-Türkiye hangi terör örgütlerine silah verdi, 2- MİT TIR’ları FETÖ kumpası zaten bunu söylemiyor muydu, 3- Suriyeli sığınmacıları, sınırda kurulmaya çalışılan terör koridorunu, Türkmenler’in katledilmesini görmezden mi gelecektik? Sözüm bu kadar, kesiyorum.