Bizanslý olmak yâhut Kirye, Eleison!

Ankara Belediye Baþkaný Melih Gökçek, arkadaþýmýz Can Dündar’a sormuþ:

“Bana bak! Sen Bizanslý mýsýn nesin? Kökün, maazallah, oraya mý dayanýyor, ha?”

Bence yerinde bir suâl.

Ýnsan muhâtab olduðu kimsenin soyunu sopunu bilmeli ki ona göre davransýn!

Özellikle böyle Bizanslý, Rum, yok Yunanlý, Ermeni mermeni bizde fevkalâde muhâtaralý âidiyetler ve mensûbiyetlerdir.

Fakat birine “Ay, siz ne kadar da Amerikalýya benziyorsunuz!” dediniz mi kendinizi artýk onun gözbebeði oldunuz bilin!

Benim vaktiyle bir Kürd sevgilim vardý; hârikulâde güzel, kadýnsý, üstelik çok zekî ve nüktedan bir kýz...

Ama maalesef Kürd!

Babasý da sâdece assubaydý... Düþünün, alay kumandaný bile olamamýþ...

O yüzden kendisini ne devrin cumhurbaþkaný ne baþbakaný ve ne de genelkurmay baþkaný ile tanýþtýrabilmiþdim.

Neme lâzým, tam sohbet esnâsýnda meselâ içlerinden biri soruyor:

“Affedersiniz, Hanýmefendi, sizin milliyetiniz nedir?”

Hadi bakalým, al baþýna belâyý!

Kýz doðruyu söylese bir türlü, yalan söylese bir türlü.

Hele arkasýndan bir de “Babanýz ne iþ yapar?” suali gelse tam bir kepâzelik!

Neler çekmiþdim o sýralar...

Allahdan kýz da benim Türk olduðumu öðrenince...

“Yâhû, demiþdim ayrýlýrken, benim Türk olduðumu iki haftadýr adýmdan, konuþmamdan da mý anlamadýn?”

“Ne bileyim, diye cevab vermiþdi, ben senin bu kadar yakýþýklý ve sempatik bir erkek olduðunu görünce seni Kürd sanmýþdým.”

Eh, o da kendince haklýydý...

Öte yandan Bizanslý olmanýn bir tür tezyif aracý olarak kullanýlmasýný da anlayamýyorum.

Ben Bizanslý olsam bundan kat’iyyen rahatsýz olmazdým. Tam tersine!

Tasavvur buyrun ki 11 Mayýs 330 Yýlý’nda kurulmuþ ve 29 Ekim 1923’e kadar tam

1593 sene sürmüþ bir imparatorluðun mensûbusunuz.

Biliyorsunuz, Osmanlý pâdiþahlarý da kendilerini Doðu Roma Ýmparatorlarý (Sultân-ý Ýqlîm-i Rûm) olarak tanýmlýyorlardý. Onun için Bizans 1453’de sona ermemiþdir.

Aslýna bakarsanýz Doðu Roma Ýmparatorluðu 1923’de bile sona ermemiþdir.

Gerçekden sona eriþ târihi 1935’dir, yâni AYA SOFYA’nýn artýk bir “ibâdethâne” olmakdan çýkarýlarak “müze” hâline getirildiði târih!!!

Çünki Yüce Önder bunu yapmakla Aya Sofya’nýn, yâni Doðu Roma Ýmparatorluðu’nun RÛHU’nu öldürmüþdür!

Bu bir cinâyet idi!

Fakat Atatürk tarafýndan iþlenmiþ bulunmasý bir cinâyeti cinâyet olmakdan çýkarmaz!

Nitekim Osmanlý sultanlarý da cinâyetlerin daniskasýný iþlemiþler ve sayýsýz kereler kendi öz kardeþlerini boðmakdan çekinmemiþlerdir.

Ben Ayasofya’nýn (535-537) tekrar KÝLÝSE olmasýný, MÜZE olarak kalmasýna on kerre tercîh ederim!!!

Bu þehir yalnýzca, ve o da yabancý târihçilerin belirtdiði üzere yine yalnýzca Türkler zamânýnda iki yüz yýl kadar “dünyânýn en güzel þehri” olmakla kalmamýþdýr. Baðrýnda 429’dan beri bir üniversite sâhibidir. Evet Ýstanbul Üniversitesi’nin kuruluþ yýlý budur!

80.000 metreküb su kapasiteli Yerebatan Sarayý da 532 Yýlý’nda bu þehirde kurulmuþdur.

Bozdoðan Kemeri’nin bitiþ târihi 378’dir.

Surlarý l6 kilometredir ve üzerlerinde 400 kule vardýr.

Çemberlitaþ, Burmalý Sütun ve Örme Sütun da bu þehirdedir.

Yerim bitdi ama son bir madde daha:

Çatalý da Bizanslýlar îcâd etmiþdir!

Bugün çatal olmasaydý nasýl yemek yiyor olacakdýk acabâ?

Kirye, eleison!

Yâ Rabb, inâyet eyle!