‘Bize bir Pinoþe lazým’ diyen sevimli askerin öyküsü

O yazýn sonunda, sýnýrýn hemen öte tarafýnda, Suriye’de patlayan kolera salgýnýnýn,  kuþkusuz ne Marguez’in romanýnda anlatýlan kolera salgýnýyla ne de Fermina Daza ve Florentino Ariza arasýnda 1879 yýlýnda, Arjantin’de baþ gösteren kolera günlerinde baþlayan ve 51 yýl süren aþkla bir ilgisi yoktu.

1977 yýlýndan bahsediyorum..

Kürtçe dergi-gazete ve kitap basmanýn, yayýnlamanýn yasak olduðu yýllardý.

Kürt hareketi kimsenin sorgulamayý düþünmediði bir meþruiyet vakasý olarak, Diyarbakýr, Batman, Urfa ve Aðrý gibi þehirlerde belediye baþkanlýklarýný alabilecek duruma geliyor, siyaset, þiddetten uzak, demokratik bir mecrada geliþiyor ama hareket, bu demokratik mecrayý besleyecek güçlü yayýn organlarýndan da yoksun bulunuyordu.

Ýþte bu koþullarda, 1977 yýlýnda, seçimlere birkaç ay kala yayýn hayatýna baþlayan Roja Welat- Ülke Güneþi-gazetesi Kürtçe yayýncýlýk alanýnda önemli bir çýkýþ oldu.

Geriye onu memleketin en ücra köþelerine ulaþtýrmak kalýyordu ki, bunu yapmak ancak kiþisel çabalarla ve fedakarlýkla mümkündü.

3 gecelik gazete sorgusu

Serde gençlik var, bu çabalardan ne ben ne Þêxan’lý dostum Nuri Sýnýr, kendimizi muaf tutamadýðýmýz için belki, Suriye’de baþ gösterdiði ve çok gecikmeden de Türkiye’ye geleceði söylenen kolera salgýnýna da aldýrmayarak, 450 adet Roja Welat’ý sýnýrdaki Nusaybin’e sokmak isterken, þehre giremeden durdurulduk ve aracýmýzýn içinde bulunan gazetelere aramadan sonra el kondu.

Biz de þaþkýndýk, gazetelere ve aracýmýza el koyup bizi jandarma karakoluna götürenler de.

Ticari amaçla, sýrf gazete satalým diye bu iþi yaptýðýmýzý söylüyorduk sorgucularýmýza ama doðrusu inandýrýcý da olamýyorduk.

Bir akþam vakti, özel araçla 450 gazete satmak için Nusaybin’e gelmek akýllýca ve ticari bir iþ gibi görünmüyordu çünkü..

Ama asýl problem, gazetenin muhtevasýndaydý ki, bu muhteva Türkçe olsa en azýndan suçun mahiyetini anlamak bakýmýndan bir mesafe kat etmek mümkün olabilecekti.

Ne var ki yazýlarýn çoðu Kürtçe’ydi. Dolayýsýyla bu yazýlarda suç unsuru olup olmadýðýný bilmek, bizim yapacaðýmýz tercümeye kalýyordu o anda ki, sorgucularýmýzýn bizim yapacaðýmýz tercümelere güvenmeleri için de orta yerde makul bir sebep yoktu.

Karakol komutaný ‘muhatapsýz’ yani durup dururken kendi kendine konuþan, memleket meselelerini yorumlayan ve üstelik memleketin gidiþatýyla Þili’de bir-iki yýl önce olup bitenler arasýnda somut bir iliþki kurabilecek kadar yeryüzü bilgisi ve muhakeme gücü geliþkin, sevimli bir askerdi.

O karakolda, savcýlýða çýkýncaya kadar kaldýðýmýz üç gece boyunca ‘Size Pinoþe gibi bir adam lazým’ dedi, baþka bir þey demedi..

Bizi dövmedi bile..

Þili nere, Türkiye nere?

Sevimli askerin, Þili’yi görmüþlüðü yoktu besbelli, ama bilmiþliði vardý ve Pinoþe’ye hayranlýðýný hiç gizlemeden anlatýp duruyordu.

‘Bir þey anlamasam da sizi tutukluyorum’

Cumhuriyetin bir gün baþýna gelecekleri Yargýtay baþsavcýsý Abdurahman Bey’den bile daha eski, tam 31 yýl önce fark etmiþ bu sevimli askere göre Türkiye’de oturup Pinoþe’nin geleceði günü beklemekten baþka çare kalmamýþtý..

Bu sevimli asker, yerli malý Pinoþe’yle gözümüzü korkutmaya çalýþtýkça, biz de ona, gazetenin yayýncýsý belli, sorumlusu belli, savcýlýða çýkýnca nasýlsa serbest kalacaðýz diyorduk.

Üç gün sonra savcýya çýkarýldýk

Savcý dikkatlice gazeteye baktý, tek tek sayfalarýný karýþtýrdý, sonra yerinden kalkýp odada bulunan kitap raflarý arasýndan bir-iki hukuk kitabýný aldý, kitaplarýn içinde muhtemelen konuyla ilgisi olabilecek maddeler aradý durdu. Hareketlerini sessizce takip ediyor, davranýþlarýný hayra yormaya çalýþan saygýlý bir tavýrla, bir an önce karar vermesini bekliyorduk.

Vereceði kararý merakla bekliyorken, sonradan öðrendiðimize göre kendisi de bir hukukçu olan eþi içeri girdi; kýsa bir mütalaa oldu aralarýnda, ama göründüðü kadarýyla serbest kalmamýzý saðlayacak bir mutabakattan da uzaktý bu mütalaa..

Ýþleri daha da karýþtýrýrýz diye fazla konuþmak istemiyorduk.

Az ve özdü söylediklerimiz. Savunmamýz basitti, bu yayýn yasak bile olsa sahipleri, adresler açýkça belliydi, dolayýsýyla bu yayýndan sorumlu tutulamazdýk..

Karar vermeden önce savcý son kez, gazeteyi yeniden þöyle bir karýþtýrdý, sonra da kafasýný masasýna yýðýlý kanun kitaplarýndan kaldýrýp, yüzünü bize döndü ve çok normal bir þey söylüyormuþ gibi, ‘bu iþten bir þey anlamadým, ama hadi sizi tutuklayayým’ dedi..

Serbest kalmayý beklerken, tutuklanmýþtýk.

Nusaybin tam olarak sýnýrdaydý. Sýnýrýn öte yanýnda kolera salgýný vardý.

Ömrünü daðlarda ‘eþkiyalýk’ yapmakla bitirmiþ Hamo aðayý komün yaþamýna razý etmek, Nusaybin’de baþarýsýz bir mitingten sonra tutuklanan Kawacýlarýn, her sabah bize propaganda olsun diye, kesip yiyeceðimiz karpuzlarýn üstüne kocaman harflerle Kawa yazmasý ve eþkiyalýktan yakalanmýþ Kürtlerin, akþam olunca koðuþun oksijen alan tek mekaný mutfaðýn  pencerelerini kolera mikrobu girmesin diye  yastýklarla sýký sýký tahkim etmeleri ve saçlarýmýzýn sýfýra vurulmasý dýþýnda, bu cezaevinde kayda deðer bir þey yaþamadýk.

Bu tutuklama, Kürtçe’nin hak ettiði muameleyi görmesi uðruna, üstelik tam da kolera günlerinde yaþanan ilk tutuklanmamdý. Tahmin edebileceðiniz gibi de son olmadý tabi.

Ýlk tutuklamadan, ilk duruþmada ve iki ay kadar sonra tahliye edildik.

Ama üç yýl sonra o sevimli askerin istediði oldu.

Ve Türkiye aradýðý  Pinoþesini buldu.

‘Siyaset aþkýna’ mola

‘Bu Pinoþe’yle birlikte yaþanan kadersizliðin üstünden 28 yýl geçti.

Þili halký Pinoþe’yi yargýlayamadan kaybettik diye hayýflanýp sokaklara dökülür yas tutarken, Türkiye 28 yýl sonra yeniden bir Pinoþe arýyor..

Baþsavcý Abdurrahman Bey, çifte iddianamesini hazýrlarken þöyle düþünmüþ olmalý:

Cumhuriyeti irticacýlardan ve bölücülerden korumak için DTP ve AK Parti’yi kapatmak yetmez. Barajýn biraz üstünde oy alan partilerle Türkiye’yi yönetmek de ayýp kaçar..

Ara dönemde, Perinçek’in ulusal hükümet formülü de kabul görmekten uzak..

O halde her iki partinin kapanmasýndan sonra banka reklamýndaki gibi ‘siyaset aþkýna’ mola vermeli!.

‘Halk ýslah edilinceye kadar’ Abdurrahman Beyler ve Tansel hanýmlarýn karar verdiði, ‘molalý siyaset’ dönemine bir Pinoþe aranýyor þimdi..

(18.3.2008-Taraf)

Sevgili okurlar bu yazý beþ yýl önce yazýldý. Yazýldýðý dönemde Türkiye’de bugün yargýya taþýnan darbe planlarýnýn hiçbirinden haberdar deðildik. Ne Ergenekoncularý ne Balyozcularý biliyorduk. Ama ayný yýlýn sonlarýna doðru Ergenekon operasyonlarý baþlayýnca, her þey gün gibi aydýnlanmaya baþladý. Meðer Pinoþe olmaya hevesli ne çok generalimiz varmýþ!

Balyoz davasý, ‘Bize Bir Pinoþe lazým’ diyenlerin kaybettiði, ama demokrasinin kazandýðý bir dava oldu. Ve ben 1977 yýlýnda Nusaybin’de bir karakol nezarethanesinde, bizi sorgulayan ve ‘Size bir Pinoþe lazým’ diyen o sevimli askeri yeniden hatýrladým..

Yaþýyorsa sözüm onadýr:

- Bay komutan! Gördüðünüz gibi, bize bir Pinoþe deðil, daha fazla demokrasi lazým..