Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

Bizim mahallenin tavşanları…

Maraton; atletizmde uzun mesafeli, engebeli yollarda yapılan mukavemet koşusudur. Parkurlar aynı nitelikte olmadığı için dünya rekoru kaydı tutulmaz sadece 'en iyi' derece verilir.

Maraton koşusunda yarışmacılar bazen motivasyon eksikliği, güç kaybı, pes etme düşüncesi gibi başarıya engel durumlarla karşı karşıya kalabilir. İşte bu gibi durumlarda "tavşan atlet" denilen kişiler devreye sokulur.

Organizasyon sahibi "tavşan atlet" aracılığıyla yarışmacılara motivasyon kazandırıp yarışı kızıştırır. Tavşan atletin amacı kazanmak veya dereceye girmek değildir.

Zinde olan tavşan atlet kısa mesafeli deparlara kalkarak tempoyu düşüren yarışçılara bir nevi "gaz" verir. Gerçek maraton koşucuları, tavşan atletin ritmine ayak uydurmak, yarıştan kopmamak için motive olup yarışa devam ederler. Görevi sadece 250-300 metre koşmak olan tavşan atlet, maratonu monotonluktan kurtararak motivasyonu sağlar ve yarışmadan ayrılır.

Motivasyon, istikrar, itaat, sabır ve taktik isteyen bir yarıştır maraton. Yol uzun, meşakkatli. Sabır, istikrar, itaat, konsantrasyon ve motivasyon ile ancak finale ulaşılır. Organizasyon sahibi ise bütün atletlerin, dereceli ya da derecesiz finale ulaşmasını arzular.

Gerçek yarışçılar tavşan atletin kim olduğunu bilmezler. Pes etmek üzere oldukları bir anda yeniden motive olurlar.

Zihnimde "tavşan atlet" metaforuyla kurguladığım bir terim var: "Racul"; birey, şahıs, kişi, anlamında, "Fâcir"; yasak dinlemeyen, günah işlemekte kararlı olan, dinin emirlerini yok sayan anlamında kullanılır. Bu iki kelime birleştirilerek "Raculün Facir" terimini oluşturur. "Raculün Fâcir"; günahlar ve hatalardan vazgeçemeyen, yasakları ve emirleri çiğneyen ve bunda ısrarcı olan kişi, şahıs, günahkâr adam demektir.

"Raculün Fâcir" kimliğini, finali ahiret olan dünya maratonunda, "tavşan atlet" metaforuyla düşünüyorum.

Neden ve nasıl mı?

Dünya hayatı bir maraton, finali ahiret. Hepimiz öyle ya da böyle bu finale ulaşacağız. Önemli olan bu yarışta elenmemek.

Uhud savaşı sonrası Peygamber Efendimiz (sav), Bilâl'in gür nidasıyla Medine sokaklarında insanlara bir hakikatin haber verilmesini buyurmuştur: "Cennet'e ancak Allah'a gönülden teslim olmuş müminler girecektir. Allah (dilerse), dinini "raculün fâcir" ile de güçlendirir." (Buhari, Müslim)

Haberdeki 'Racülün Fâcir'in görevini ve kim olduğunu 'Tavşan Atlet' benzetmesiyle daha iyi anlayabiliriz.

Bir insan dini hassasiyetle çevrili bir ortamda yaşıyor olabilir. Din adına pek çok malumat ezberlemiş olabilir. Cerbezeli retoriğiyle (üslubuyla) yanındakileri ve dinleyenleri etkiliyor olabilir.

Her dönemde olduğu gibi günümüzde de bilgi birikimi ve entelektüel donanıma sahip olup da bunları kullanma becerisiyle şirin gözüküp, 'getiri'ye bakıp ilişkiye giren ve sadece etrafına insan toplamaya çalışan kültür-sanat adamları, kürsü hocaları, vb. çokça tavşan atlet peyda olmaya başladı.

Bu tür insanlar için ister istemez akla "Örümcek olsan, Hazreti Muhammed'in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin." sözü geliyor.

Ya da İhsan Fazlıoğlu Hoca'nın deyimiyle: "İlişkilerini, 'ilke'lerine göre değil de 'getiri'lerine göre örgütleyen kişi, her şeyi 'ederi' ile görür 'değeri' ile değil. Böyle bir ilişkinin 'hukuk'u yoktur; dolayısıyla ahlâkı da..."

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere devlet yetkilileri bütün dünya ile gerek siyasi gerek içtimai cephede gerek savunma gerekse teknoloji alanında mücadele ederken maalesef içerideki bazı tavşan atletler ortalığı velveleye veriyor.

Bunlar; Kur'an, hadis, din, eğitim, kültür, sanat, sosyal hayat ve benzeri alanlarda ortaya attıkları fikirleriyle değil sansasyonları ile tanınıyorlar, daha doğrusu tanınmak istiyorlar.

Maraton koşucularının tavşan atletleri tanımayıp gaza geldikleri gibi bazıları da raculün facir'leri bilemiyor, onları izliyor, cerbeze karşısında ölçüp biçmeden yanlarında duruyor, peşlerinden gidiyorlar.