Normali bugün bir 19 Mayýs yazýsý yazmak olabilirdi.
Millî Mücâdele’nin baþladýðý “sembolik” târih olarak kabûl edilen günün, yanlýþ hesablamadýysam, 94. Yýldönümü.
Bu ülkenin “samîmî” bir yurddaþý olarak bu günü fevkalâde önemsediðimi bilhassa vurguladýkdan sonra acýklý ifþaatýmý patlatayým:
Baþdan savma, âdet yerini bulsun diye bir yazý yazmak içimden gelmiyor; ayýb deðil ya!
Oysa Türkiye’de aþaðý yukarý herþeyin, ama her þeyin köklü bir deðiþime uðramaya baþladýðý bir zaman diliminde bir 19 Mayýs yazýsýn da okuyanlara yeni bir þeyler vermesi gerekir kanaatindeyim.
Bunu beceremeyecek oldukdan sonra kývrým kývrým kývranacaðýma oturup merdce yeteneksizliðimi îtirâf eder kurtulurum.
Öte yandan “kurtulmak” kelimesi benim durumuma uyar mý o da ayrý mesele.
Yâhut kurtulmak iyi de kim kimden kurtuluyor sorusunu sormak da mümkin.
Ben mi bu konudan kurtuluyorum yoksa bu konu mu benim gibi kendisini lâyýký veçhile deðerlendiremeyen birinin elinden kurtuluyor?
Açýk konuþayým:
Millî Mücâdelemizin, kelimenin has anlamýyla “millî” bir mücâdele olup olmadýðý konusunu yeterince tartýþmadýðýmýzý düþünmeðe baþladým. Uzunca süredir bir tür rûhî rahatsýzlýk olarak algýlamaya baþladýðým “Batýlýlaþma” ihtirâsýmýzýn burada da kendini gösterdiði ve Millî Mücâdele veyâ Kurtuluþ Savaþý derken aslýnda o sözümona bir ölüm-kalým boðuþmasýna giriþdiðimiz Batý’yý, bizi “evlâdlýða”kabûl ettirmek üzere canýmýzý diþimize takdýðýmýz þübhesi kemiriyor içimi.
“Þübhe bir nûra doðru koþmakdýr.” demiþ Fikret...
Acabâ?
Ve eðer gerçekden öyleyse benim þübhem beni hangi terkedilmiþ þehrin, üzerinde kâðýtlar, hafif kutular ve paçavralar uçuþan rüzgârlý bir meydaný kenarýnda cascavlak býrakarak hangi donuk nûra ulaþtýracak?
“Batýlý Aðabeyler, Batýlý Aðabeyler! Bakýnýz, biz çok iyi çocuklarýz; ayrýca iyi askeriz ve bayaðý fiyakalý þehid düþeriz! N’oolursunuz, biz de aranýza deðilse bile þöyle ucunuza, kuyruðunuza iliþtiriverin de bizler de sizinle yuvarlanýp gidiverelim!”
Belki iyi fikir ama benim hoþuma gitmiyor.
Çünki aðzýmýzla kuþ tutsak bizi “onlardan” biri olarak kabûl etmeyeceklerini bir ömür boyu çok iyi anladým.
Ayrýca “onlardan” biri olarak kabûl edilmenin niye öyle tadýndan yenilmez bir kaymaklý kadayýf olduðuna da her geçen yýl biraz daha az aklým ermeðe baþladý.
Onun içindir ki “diklenmeden dik durmak” tâbirini çok seviyorum.
Bu kadar zarif ve cuk oturan bir sözün aslýnda benden sâdýr olmasý gerekirken niye baþkasý tarafýndan bulundu suali de ayrýca içimde ukdedir.
Baðlamak gerekirse her yerde her þey deðiþir, her masada bütün desteler yeniden karýlýr ve oyunlardaki eþler de îcâbýnda deðiþebilirken hep ayný þarkýlarý terennüm ederek ortalýkda dolaþmak bana artýk pek akýl kârý olarak gözükmüyor.
Ýþte tam böyle bir dönüm noktasýnda yeni ve esaslý bir deðerlendirme yaparak hem kendimizi yeniden tanýmlasak ve hem de rotamýzý inceleyip gerekli görürsek üzerinde düzeltmeler yapsak ne iyi olurdu diyorum.
Ama þu tartýþdýðýmýz konulara bakýnca biraz nevmîdîye kapýlmýyor da deðilim:
- PKK’lýlar organik domates yetiþtirecek.
- Kýlýçdaroðlu ile Baykal cenâzede neden yan yana saf tuttu?
- MHP AK Parti’ye aðzýnýn payýný verdi.
- AK Parti de MHP’ye haddini bildirdi.
Bütün bunlar olmasýn demiyorum; zâten haddime de düþmemiþ; ama ne bileyim arada meselâ alelacele bir yeni anayasa yapsak, TSK’nýn kuruluþ þemasýný bi’ zahmet 2013 Yýlý þartlarýna uydursak, birileri eðitim reformu diyordu, ne olduðunu anlasak... Baþka ne kaldý? Ha, bir de þu benim emeklilik iþlemleri bir yerlere takýldý kaldý, o da þey olsa... Ondan sonra Türkiye uçar, be!