BM Türkiye’ye müdahale etse ne güzel olur, değil mi?

Kısmetim profesörlerden açıldı... Birazdan “marifetlerini” aktaracağım şahıs da bir profesör. 

Kentli, okumuş, ekonomik olarak “yırtmış” insanlara bir şeyler olmaya başladı...

Neredeyse toplumun en mütecaviz, en saldırgan, en kaba, hatta en terbiyesiz kesimini oluşturuyorlar. İsminin önünde akademik yafta bulunanlarda bu “hususiyetler” ikiye katlanıyor. Hem saygısızlar, hem de muktedirlerin diliyle konuşuyorlar ve “Biz biliriz” diyorlar, “Neyin iyi, doğru ve yararlı olduğuna biz karar veririz...”

Sen bilmiyorsun.

Senin bildiğin bir şey yok.

Senin bildiğin, herkesin malumu olmuş gerçekleri çarpıtmak...

Mesela, “içki yasağı” diyorsun ama bu yasağın nerede, nasıl, hangi enstrümanlarla uygulandığını yazmıyorsun.

Bütün mesele, Dolapdere kampusunda gelenek haline getirdiğin öğlen rakılarından mahrum kalmak mı?

Bu mu mesele?

Dün, bunlardan biriyle, isminin önünde akademik yafta bulunan bir seçkinle yapılmış röportajı okudum. “Erdoğan iktidarını sürdürmek için çok tehlikeli şeyleri göze alabilir, savaş bile çıkarabilir” diyordu.

Savaş, ödeyeceğimiz en hafif bedel.

Maazallah, iç savaş da çıkabilir.

Hatta, “Bu gerilim bir darbeyi bile getirebilir...”

Çünkü “bu böyle gitmez”miş...

Nasıl gittiğini, ne olduğunu, toplumun nasıl gerildiğini, bu “gerilim”in nerden kaynaklandığını sormanın gereği yok. 

Gereği de yok, anlamı da yok.

Bugüne kadar 9 (yazıyla “dokuz”) seçim kazanmış Erdoğan’ın iktidarını sürdürmek için bir savaşa ihtiyaç duymayacağını, zaten iktidarda bulunduğunu, bundan sonra yapılacak seçimleri de kazanacağını ve “durumunu” devam ettireceğini en iyi bu profesör biliyor.

Erdoğan iktidarını sürdürmek için elbette savaş çıkarmaz ama siz “Erdoğan gitsin” diye “darbe” ve “iç savaş” dâhil, her ihtimale yatarsınız, her melaneti sergilersiniz, her rezilliği göze alırsınız.

Bu profesörün darbe imaları ve tehditleri yeni değil...

Kendisiyle yapılmış bir başka söyleşide, “Bu böyle gitmez, mutlaka bir şey olacak” diyordu.

Profesör, bunun böyle gitmeyeceğine (yani Erdoğan’lı iktidarın sürmemesi gerektiğine) ikna olmuş. Oradan ateş edip duruyor. 

Bütün mesele, Erdoğan’ın otoriterleşmesi, üslup sorunları, yolsuzluk iddiaları, dış politikadaki durumumuz, uygar Batı’ya verdiğimiz görüntüymüş...

Bütün bunların “taşınamaz” şeyler olduğunu anlatıyor profesör ve sonuçta bir şeyin geleceğini (bunun muhtemel ve kaçınılmaz olduğunu) söylüyor. Araya da “toplumların tarihi” gibilerden teknik laflar sıkıştırıyor...

Buradan da şu sonucu çıkarıyoruz:

Daha önce olmuş...

Menderes döneminde de benzeri manzaralar ortaya çıkmış ve arkasından bir şey gelmiş. Bundan sonra da gelebilirmiş. Gelirse sürpriz olmamalıymış. (Bu sonucu elbette ben çıkarmıyorum. Septik değilim. Profesör murat edilen sonuca ilişkin daha önce olup bitmiş şeyleri adlı adınca sıralıyor. “Olacak” diyor. Aslında “Bir an önce olmalı” demeye getiriyor ama arkasında devasa bir anti-militarist geçmiş bulunduğu için açık konuşamıyor. Olacakları bizim ferasetimize bırakıyor.) 

Profesör daha önce de darbeyi şart bağlayan bir açıklama yapmıştı.

Erdoğan’ın otoriterleşmesini sürdürmesi durumunda, bir darbenin “kaçınılmaz olacağını” söylemişti. Yaptığı şeyin, en hafif ifadesiyle “işgüzarlık” olduğunu düşünmemişti.

Belki de düşünmüştü...

Bu işgüzarlığı hatırlatanlara hakaret sözcükleriyle cevap verdiğine göre, mutlaka düşünmüştür. Devrilecek kişi Erdoğan olacağı için, bunu temenni bile etmiştir.

Nereye bağlayacağım?

Profesör, geçenlerde “Biden’dan al haberi” diye bir yazı yazdı.

Biden’ın, “Türkiye IŞİD’e yardım ediyor” açıklamasını almış, evirip çeviriyor, artık dünya ülkelerinin de (“bakın işte”) bizi gözden çıkardığını ve “bunun böyle gitmeyeceğini” hatırlatıyor

Bu böyle gitmez, tamam da...

Ne olur?

Darbe ve iç savaş temennilerinize, şimdi de “dünya ülkelerinin müdahalesi” mi eklendi?