BM Ýnsan Haklarý Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin, BM’nin yýllýk insan haklarý raporunu açýklarken, Türkiye’ye deðinmeden edememiþ. Ürdünlü prens ve diplomat olan el Hüseyni’nin anne tarafýndan Osmanlý’ya baba tarafýndan Faysal ailesine uzanan bir soy aðacý var ve halen de Türkiye ile iliþkileri devam ettiði için Türkiye’yi iyi tanýdýðý varsayýlarak sözleri ciddiye alýnýyor.
Zeyd Raad el Hüseyin’in yaptýðý açýklamaya göre Türk güvenlik güçleri ülkenin Güneydoðu’sunda “alarm verici” nitelikte insan haklarý ihlalleri yapmýþ, 2015-2016’da 800’ü güvenlik görevlisi 2000 kiþi hayatýný kaybetmiþ. Bu nedenle bölgeye baðýmsýz gözlemci gitmesi gerekiyormuþ. Bu bilgiler de kendisine Güneydoðu’dan ulaþýyormuþ.
Öncelikle belirtelim, geçtiðimiz sene yapýldýðý iddia edilen ihlallerin bugün açýklanmasý, ihlallerin devam ettiðini ima ediyor. Söz konusu bilgileri kendisine ulaþtýranlarýn da rakamlarý, olaylarý, yaþananlarý doðru aktardýðý varsayýlýyor. Edindiði bilgileri baþka kaynaklardan doðrulama çabasýna girilmiþ mi, orasý katiyen bilinemiyor.
Bir yýlda 800 güvenlik görevlisinin hayatýný kaybettiði iddiasý, inandýrýcýlýktan oldukça uzak hissi yaratýyor. Velev ki doðru, o zaman da insan haklarý ihlallerinin tek bir tarafýn faaliyetlerinden kaynaklandýðýný ileri sürmek anlamlý deðil. Belli ki, bu bilgileri aktaranlar Yüksek Komiser’in Türkiye aleyhine siyaset yapmasýný istemiþ.
BM nezdinde bir siyaset üretilmesine yönelik çabalar olduðunu destekleyen ikinci örnek ise BM Genel Sekreter Sözcü Yardýmcýsý Farhan Haq’ýn ifadeleri. Yaptýðý açýklama, “Afrin’deki sivil kayýplarla ilgili haberler, endiþe verici” þeklinde. Bu konudaki haberlerin de tam olarak nasýl edinildiði bilinemiyor ve bu önemli. Zira Uluslararasý Ceza Mahkemesi tarafýndan suçlu ilan edilen Sudan Devlet Baþkaný El-Beþir ile Darfur konusunda sýk sýk bir araya gelip bilgi aldýðýný açýklayabilmiþti; Afrin konusunda ise kiminle bir araya geldiði yönünde bir bilgi bulunmuyor.
Farhan Hag’a göre Afrin’den þimdiye kadar 5000 kiþi ayrýlabilmiþ. Týpký el Hüseyin’in açýklamalarýnda olduðu gibi, bu yuvarlak rakamlar biraz kuþku uyandýrýyor.
Afrin’e insani yardýmlarýn ulaþmamasýnýn ve tahliyelerin saðlanamamasýnýn nedeni ise “yerel yetkililer”miþ. Kast ettiði YPG olduðuna göre, örgütü yetkili bir yapý olarak gördüðü ileri sürülebilir. Bununla birlikte, sözlerinin satýr arasýnda ima edilen ise YPG’yi eleþtirirken Türkiye’yi sorumlu tutmak.
Kabaca, Türkiye harekat yapmasaydý, YPG buradaki insanlarý rehin almak zorunda kalmayacaktý demeye getiriyor.
BM nezdine insan haklarý kapsamýnda açýklama yapan kiþilerin niyetlerini sorgulamayý bir yana býraksak bile, açýklamalar bu durumdan çýkarýlacak sonuçlar olduðunu gösteriyor.
Gerek OHAL gerekse Zeytin Dalý Harekatý kapsamýnda Türkiye’nin uluslararasý örgütlerdeki kamu diplomasisine her zamankinden fazla önem vermesi gerekiyor. Türkiye, savunma pozisyonundan destek görme pozisyonuna geçmek durumunda. Madem esas mesele maðdurun savunulmasý, o zaman Türkiye’nin kendi maðduriyetlerini ele alan kamu diplomasisi yapmasý gerekir.
Uluslararasý kuruluþlarda daha fazla ve etkin bir varoluþa ihtiyaç olduðu açýk, zira boþluk býrakýldýðýnda alan hemen baþkalarý tarafýndan dolduruluyor. Ýleride Türkiye aleyhine oluþacak siyasetin malzemesi de buralardan çýkýyor.