Baþlýkta týrnak içi verilen ibareye þairini hatýrlamadýðým bir þiirde rastlamýþtým. Çarpýcý bir sözdü.. Tekrar edeyim, ‘Boðulma kendinle arandaki derin nehirde..’
Kiþinin ‘kendisiyle arasýnda olan derin nehir’ nedir ve o derin nehirde boðulmamak için ne yapmak gerekir?
Hiçbir çarenin kalmadýðý yerde, insan, en azýndan kendi kalbine yönelir, kutsal bildiði her ne ise, ona sýðýnmak ihtiyacý duyar. Ýnsanoðlu binlerce yýllýk tarihi boyunca kendi içindeki nehirde boðulmaktan kurtulmak için çare arayýþýna girince, normal ötesi, akýlla izah edemiyeceði, ama kalbi tatmin eden fevkalâde melceler, sýðýnaklar bulmuþ, ya da icâd etmiþtir.
Biz Müslümanlar, Hâlîq-ý Zül-celâl olan Allah’u Teâlâ’nýn insaný baþýboþ býrakmadýðýna, Enbiyaullah / Ýlâhî peygamberler eliyle insanlara doðru/eðri, güzel/çirkin, iyi/kötü, faydalý/zararlý gibi konulardaki temel ölçüleri bildirdiðine ve ilk ve amma, insanlarýn kendi zulümleriye veya þeytanýn iðvâsý/ ayartmasýyla, baþka dinler, þeytanî yaþayýþ tarzlarý tesis ettiklerine inanýrýz.
Üzerinde asýl durulmasý gereken husus, insanýn çýkmaza saplandýðý zaman, kalbini dolduran, tatmin eden bir melce, bir sýðýnak, liman aramak ihtiyacýnýn fýtrî olduðudur. Ve insan, yaþamak için yemeðe-içmeye, hava teneffüs etmeye ne kadar muhtaç ise, inanmaya da o kadar muhtaçtýr. O fýtrî özelliktir ki, en dar zamanda tutunacak bir dal, bir el arayan insana, kendi içinden de uzanýr bir el.. Bu, dünyaya geldiklerinde gözleri kapalý olan bazý hayvan yavrularýnýn bile, hemen analarýnýn memesine yönelmesi gibi bir ilâhî-fýtrî plânlamanýn sonucudur.
Ýnsan en dar zamanlarýnda, kalbindeki, o en kutsal bildiði inanç veya deðer ne ise, ona tutunur, ona yönelir. Bu yöneliþ, bir duadýr, ve dua bir sýðýnmadýr.
Esasen, ‘Din’, rüþd yaþýna gelen kiþinin hayatý yaþamak için itiqadî veya ideolojik olarak temel ve vazgeçilemez kabul ettiði inanç ve deðerler sistemi demektir. ‘Ben dinsizim’ diyen de gerçekte ‘Dinsizlik dini’ne baðlanmýþ demektir. Ve çaresizlik içinde kalan insan, kutsal olarak her neye inanýyorsa, çareyi onda görür, ondan yardým ister. Bir örnek olarak, dünyayý kuþatan büyük salgýnýn ilk anlarýnda Çin’den ilk getirilen TC vatandaþlarýndan bir kýzýn, o cehennemden kurtulmanýn þükran niþânesi olarak, ilk gideceði yerin, laik kutsal bir mekân haline getirilen bir kabir olduðunu söyleyiþini hatýrlayalým.
Manevî- ruhî hiçbir þeye inanmadýðýný söyleyen en materyalist kiþiler bile akýlla çare bulamadýklarý anlarýnda, kendi içlerindeki kutsallarý ne ise, ona yönelirler. Onun için, büyük Ýslâm ârifleri, ‘Filan kiþi su üstünde yürüyor, havada uçuyor..’ diye yüceltilen kimseler için, ‘Karabatak da suda yürüyor, karga da havada uçuyor; siz onlarýn kendi kalblerine sefer edip etmediklerinden haber veriniz’ demiþlerdir.
‘Ýnançsýz ve ateist’ olduðunu iddia eden insanlarýn bile, hele de akýllarýnýn çare sunamadýðý en dar zamanlarýnda tutunacak bir dal aradýklarý hep görülmüþtür. Çünkü, insanýn bir ‘ilâh’ý / ‘tanrý’sý vardýr; ‘hiçbir þeye inanmýyorum’ diyen de gerçekte kendi nefsini ‘ilâh’ kabul etmiþ, putlaþtýrmýþ demektir..
Bosna’lý bir doktor komþum vardý; 2. Dünya Savaþý’nda Yugoslavya’da hastahaneye aðýr yaralý olarak getirilen nice ünlü ateist-komunist büyük komutanlarýn bile, o çaresiz anlarýnda, ‘Ey tanrý, eðer var isen, bana bir þans daha taný..’ diye yalvardýklarýna defalarca þahid olduðunu anlatýrdý.
Ey insan! Senin kendinle aranda olan bu derin hayat nehrinde boðulmamak, akýntýya kapýlýp sürüklenmemek için, tutunacaðýn saðlam dalýn nedir; düþün bunu, bugün zamanýn varken.. Yarýn çok geç olabilir.