6 Hazîran 1985 târihli “Tercüman”da yayýnlanan bir haber üzerine uzunca bir yazý kaleme almýþým.
Haber özetle þuydu:
“Chicago’dan bildirildiðine göre Diyarbakýr yakýnlarýndaki Çayönü mevkýyinde, 22 yýllýk kazý çalýþmalarý sonucu dünyânýn en eski yerleþim merkezi ortaya çýkarýldý vs....”
Ben yazýmda þu görüþlere yer vermiþim:
“Diyarbakýr’la ilgili bir haberi Chicago mahreciyle öðrendiðimize göre Ankara ile ilgili pek çok haberi de Washington kaynaðýndan öðrenmemize þaþmamak gerekir.
Tabii burnundan kýl aldýrmayan mûtenâ bâzý yayýn organlarýmýzýn bunlarý, sanki pek olaðanmýþ gibi alýp kullanmasýna da þaþmamalýyýz. Öyle ya, onlar ya bilmemhangi belediye encümeni üyesinin dâireye kravatsýz gelmesi gibi önemli bir haberle meþgûldürler ya da adýnýn açýklanmasýný istemeyen bir herifin dedikodularýyla...vs.
Böyle önemli ifþaat dururken kendimizle ilgili olaylarýn bile yabancý merceklerden geçerek bize ulaþmasý onlarý hiç rahatsýz etmez.
Ondan sonra da acabâ tirajýmýz yýllardýr neden bir türlü artmýyor diye dövünüp dururlar ve kabahati, mütemâdiyen eþek halkýmýzýn ilgisizliðine yüklerler.”
Hani “Kellim kellim lâyenfâ!” derler ya o hesab; evvelki gün Türkiye Ýsrâil’in kendisinden özür dilemesi gibi sansasyonel bir haberi de Baþkan Obama’dan öðrenmek mutluluðuna eriþdi. Yine buna da þükür! “Haaretz” Gazetesi’nin bir sonraki Pazar ekinden de öðrenebilirdi. Ama bilmemhangi enternasyonal þýrfýntýnýn bilmemhangi jigolo ile bilmemhangi otelin asansöründe kýrýþtýrmasý ânýnda “kameralarýmýza” takýlýr o da baþka!
Neyse, bu konular uzundur, kolay kolay bitmez... Onun için ben þimdilik pek çok yorumcunun 21 Mart 2013’ü “Kürdlerin eþit yurddaþlar hâline gelmesi yolunda târihî birdönüm noktasý” olarak deðerlendirmesine ilâveten sembolik baðlamda bunun tam da 21 Mart’a rastlamasýna iþâret edeyim. Biliyorsunuz bu, gece ile gündüzün de eþitlendiði gündür! Eskilerin “tesâvi-i leyl ü nehar” dedikleri ve yýlda iki kez, 21 Mart ile 20 Eylülde kendini gösteren durum. Yâni burada astronomik ve politik iki “eþitlenme” ayný güne denk gelmiþ. Üstelik 20 Eylüllerden sonra günler kýsalmaya, yâni aydýnlýk azalmaya baþlar; 21 Martlardan sonra ise uzamaya.
Bunu da uðurlu bir alâmet sayalým!
Fakat asýl mesele bundan sonra neler olabileceðinde.
Kâhin yâhut falcý deðilim ama istidlâl metoduyla birtakým tahminlere cesâret etmek istiyorum:
Kürdlerin tamâmen entegre olmalarý, yâni etnik Türklerle her bakýmdan eþit duruma gelmeleri tabii ki Ýran, Sûriye ve Irak’daki Kürdlerin de ayný statüye kavuþmasý isteðini güçlendirecekdir. Ýran bunu muhtemelen kendi siyâsî bütünlüðünü koruyarak gerçekleþtirebilir. Ama zâten kuruluþundan sun’î yapýlar olan Irak ve Sûriye gerçekleþtiremez. O bakýmdan bu iki, dediðim gibi sun’î, devlet daðýlmaya mahkûmdur ki bu da Ortadoðu’nun tedrîcen normalleþmesi anlamýna gelir. Zîrâ hiç birinin târihî birer arkaplaný yokdur. Hepsi 1918’den sonra Ýngiltere ve Fransa tarafýndan birer deli gömleði fonksiyonuyla bölge halkýnýn sýrtýna geçirilmiþ tahakküm vâsýtalarýydý. Irak’ýn yüzölçümü 438.317 km2 ve nüfûsu 33.5 milyondur. Sûriye’ninki ise 185.180 km2 ve 21.1 milyon. Kanaatimce önümüzdeki dört beþ sene zarfýnda bu ülkelerin; Kürdler ve Türkmenlerle meskûn bulunan kuzey bölümleri, takrîben üçde birer oranýnda merkezî hükûmetlerden koparak Türkiye ile yakýn baðlantýlar içine gireceklerdir.
Bundan sonra geriye kalan Sûriye ve Ýran’ýn, aralarýna Lübnan’ý da alarak tek bir çatý altýnda toplanmasý ihtimâli güçlüdür ki doðrusu ve normali de budur.
Bakalým, yaþarsak görürüz.