Bölgenin kanalizasyon işlerinden Demirtaş sorumlu!

Bölgede yaşayan Kürtlerde büyük bir hayalkırıklığı var. HDP eş genel başkanı Demirtaş’tan bekledikleri, eline bir kürek alıp PKK’nın ilçelerde açtığı çukurları bir bir kapatması ve Meclis’te sorun çözsün diye kendisine oy veren insanları şehir eşkıyası YDGH’lılara karşı korumasıydı.  

Ama o bunu yapmak yerine YDGH’lıları savundu. “Üç beş çocuk eline silah almışsa n’olmuş” dedi. PKK Kürtleri “ya benimsin ya toprağın” diye tehdit ederken o, oyunu aldığı insanların değil, 6-8 Ekim performansından dolayı kendisini ikinci katiplikten dışişleri bakanlığı pozisyonuna yükselten PKK’nın sözcülüğünü yapmayı seçti. Tüm mesaisini Moskova, Tahran, Bağdat, Washington, Brüksel arasında geçirdi.

Türkiye’de bulunduğu nadir günlerden birinde, PKK’nın “sivil görünümlü direniş cephesi”ni toplayıp Türkiye’ye meydan okudu Demirtaş. PKK’nın silahlı unsurları gibi, kendi içinde bölüp çeşitlendirerek, her birine ayrı bir isim verip çoğulcu bir yapıymış gibi gösterdiği sivil siyasi unsurlarını bir masa etrafında topladı. 

Dört maddede siyasi atık

HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, DBP Eş Başkanı Kamuran Yüksek, HDK Sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, DTK Eş Başkanları Hatip Dicle ve Selma Irmak Diyarbakır’da tek sesli bir basın toplantısı düzenledi. Konusu hendekler ve atıklar olan toplantıdan kalanlar dört maddede toplanabilir ve PKK-HDP’nin eş zamanlı yürüttüğü çukur siyasetiyle kendi kendisini imha ettiği de görülebilir. 

BİR: Görevli eş başkan “AKP’nin darbesi Kürt halkının bendine çarpmıştır, tuzla buz olmuştur” dedi. Hendekleri ‘onurlu direniş’ olarak nitelerken Kürtlerin bütün dünyanın ve Türkiye’nin gözü önünde yaşadıkları yerleri onbinler olarak terk ettiğini, kaçtıkları şeyin PKK, YDGH, HDP, DBP vb olduğu gerçeğini ıskaladı veya gizlemek istedi.

İKİ: Demirtaş, PKK’nın hendek kazıp patlayıcı gömerek ilan ettiği özyönetimin demokratik bir hak olduğunu iddia ettti. Bu, şaşırtıcı değil. Zaten yeni de değil. Silahlı Kürt siyasi hareketinin, insan öldürerek siyaset yapma ilkelliğinde ısrar ettiğini gösterir sadece. Ama TBMM üyesi, bir parti başkanının “özyönetimi seçim beyannamemizde ilan ettik, bu nedenle meşru” demesi, ciddiye alınmak isteyen biri için hakikaten ciddi bir sorun.

Demirtaş, seçim beyannamelerinin seçmene verilmiş birer taahhüt olduğunu, bir beyannamenin kuvveden fiile geçebilmesi için seçmenin o partiyi iktidar yapması, hükümet programının da TBMM’den geçip Resmi Gazete’de yayınlanması gerektiğini bilmiyor olamaz değil mi? Biliyor da diyorsa, yaptığı manipülasyondur. Bilmeden konuşuyorsa vay HDP’nin haline...

ÜÇ: Demirtaş “Gece gündüz operasyon yaparak bu insanları AKP’li mi yaptınız? Birileri gibi eteğine yapışıp şiirler yazıp Erdoğan sevdalısıyız mı deselerdi?” diyerek seçimler öncesinde patlattığı esprilerin üstün zekadan olduğuna hükmedenleri utandıracak bir gerilik sergiledi. Çünkü PKK’nın çukurla devrimci savaş yürüttüğü hiçbir yerde, mesela Sur’da, Cizre’de ya da Silvan’da, Nusaybin’de halk hiçbir zaman Erdoğan’a oy vermedi. Ama aynı Erdoğan, kendisine oy vermeyen Kürtler için de çözüm süreci yürütme cesareti gösterdi. 

DÖRT: Demirtaş’ın öfkesine yenilip cehalet çukuruna yuvarlanmasına bir diğer sebep de: “Gazetelere bakın büyük temizlik operasyonuymuş... Siz kimsiniz ya? Siz ancak bu toprakların kanalizasyonunu temizlersiniz” cümleleri oldu.  

Çünkü güncellenmiş haliyle 3 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ilgili yönetmeliğin 1. Maddesi, 1. Bendinde de belirtildiği gibi su ve kanalizasyon işlerinden belediyeler sorumlu. Örnek üzerinden gidersek, DİSKİ - Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İşleri İdaresi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne yani HDP’li başkan Gültan Kışanak’a bağlı. Belediye HDP’de, Demirtaş da HDP eş başkanı olduğuna göre günün sonunda “o toprakların kanalizasyonunu temizlemekle yükümlü kişi” Demirtaş’tır.