Bölgesel krizden çýkýþ var mý?

Ýlginç bir þekilde, bölgemizde geçen yüzyýlýn bakiyesi olan krizler ardý sýra patladýðýnda, soruna yapýsal müdahaleden uzak duranlar, hatta krizin kaynaðýnýn bölgesel düzen olduðu gerçeðiyle savaþanlar, bölgesel düzeyde krizden bir çýkýþýn mümkün olup olmadýðýný sorgulamaya baþladýlar. Bu meyanda ilk anda sorulan ‘ne yapýlmalý?’ sualinin cevabý hiç de karmaþýk olmadýðý gibi, özellikle Irak iþgalinden bu yana, aklýselimle verilen cevaplardan uzak durulmasýnýn ortaya çýkardýðý bir manzara ile karþý karþýyayýz. Ýkinci kritik sual ise krizin ‘nereye gideceði ve ne zaman bitebileceði’ ile ilgilidir. Bu sorunun cevabý ise ilk sualinki kadar kolay deðil.

Irak iþgaliyle birlikte bölgesel statükonun bütün fay hatlarý harekete geçirilmiþ oldu. Kaldý ki bölgenin siyasal, toplumsal ve ekonomi-politik mikrokozmozu olan Irak iþgal edilmemiþ olsaydý da, Arap isyanlarýyla birlikte ortaya çýktýðý üzere, bölgesel düzenin sürdürülmesi mümkün deðildi.

Bugün, bölgesel düzenin çöktüðü bir dönem yaþýyoruz. Bu tespit beraberinde yeni bir düzenin kurulduðu ya da ivedi ile kurulacaðý anlamýna gelmiyor. Aksine çöküþ sürecini teyit etmekten ibaret bir yaklaþýmý ifade ediyor. Zira sahada yaþanan durum tam da bu çünkü.

Bu tespitin ýþýðýnda ‘yeni düzeni arzulayanlar’ ile ‘eski düzeni farklý formlarda sürdürmek isteyenler’ arasýnda yaþanan çatýþma yeni düzeni kurmuyor ama eskiyi tedrici bir þekilde tarihin dýþýna atýyor. Bu elbette oldukça sancýlý bir süreç. Eski düzen tarihin dýþýna geri gelmekte zorlanacaðý kadar çýkarýldýktan sonra, ikinci aþamayý ‘ortaya çýkan enkazla yaþanacak imtihan’ oluþturacak. Henüz bu aþamaya ulaþýlmýþ deðil.

Bu safhalarý ciddi bir þekilde okuyamayan yaklaþýmlarýn ne eski düzene dair þümullü bir yaklaþým sergilemesi ne de yeni düzene dair bir perspektifinin olmasý mümkün deðil. Zaten bölgesel statükonun aktif veya pasif bir parçasý olan bölgeden veya dýþardan aktörlerin, ne düzenin çöküþüne dair ne de geleceðe dair baþý sonu belli bir yaklaþýmýný duyamýyoruz. Zira korumayý arzuladýklarý düzeni koruyamayacaklarýný bilmenin verdiði sýkýntýyla, yeni düzene dair küresel bir korku dalgasý köpürtmekten öteye geçmeyen bir perspektife sarýlmýþ durumdalar. Lakin yaþanan siyasal, sosyolojik ve jenerasyonel deðiþim dalgasý karþýsýnda duramayacaklarýnýn da farkýndalar.

Bu kýrýlma noktasýnda, bölgesel aktörlerin imtihaný küresel unsurlardan da ayrýlmaktadýr. Bölgesel statükonun aktörleri þimdilik bu acý gerçekle yüzleþmek istemeseler de, her geçen gün, 20. yüzyýl boyunca bölge dýþý aktörlere devrettikleri iradelerinin ciddi kriz içerisinde olduðunun farkýna daha fazla varýyorlar. Baþka bir deyiþle, bölgemiz açýsýndan ‘otomatik pilot’ vazifesi gören, bölgesel düzeni halklarýn hilafýna, düzenin nöbetçisi olmanýn ötesine geçemeyen aktörlerin lehine sürdüren bir Batý da göremiyorlar. ‘Otomatik pilotun’ ortada görülmediði senaryoda ise ne yapacaklarýný bilmez bir halde, kýsa vadeli kazanýmlarý hedefleyen miyop politikalara savrulup duruyorlar. Bölgesel aktörlerin krizden çýkmasýnýn bir tek yolu var: Kendi deðiþimlerini hýzlandýrmak.

Ýþin daha hazin yaný, bölgesel düzeni ayakta tutan Ýsrail de anlamsýzlaþmýþ durumda. Arap isyanlarýný bastýrmanýn doðrudan bir yan ürünü olarak, Ýsrail’den çok daha büyük bir yýkým gerçekleþtirebildiðini ortaya koyan statükonun unsurlarý, Ýsrail’in ikincil bir unsura dönüþmesini saðladýlar. Ayný anda Batýlý ‘otomatik pilotu’ ve ‘Ýsrail meþrulaþtýrmasýný’ kaybederek, bölgesel krizle doðrudan yüzleþmek zorunda kaldýlar. Eski düzenin kodlarýndan da vazgeçememenin sebep olduðu kýsýr döngü içerisinde, bölgesel kriz karþýsýnda çaresizliðe gömülmüþ durumdalar.

Þu an tek beklentileri, krizin ürettiði kaosun büyüklüðü karþýsýnda halklarýn ehveni þer yaklaþým sergileyerek eski düzene yeniden razý olmasý. Bu elbette mümkün deðil. Nehrin yarýsý çoktan geçildi. Yaþanacak tek þey, büyütülen her kaostan, ‘ne kadar kanlý olursa olsun’ yeni bir düzeni arzulayan dalganýn çýkacaðýdýr.