Konunun iyi anlaþýlabilmesi için önce "1. Bölüm" okunmalýdýr.
102 yýl önce bugün Saltanatýn kaldýrýldýðýna biraz yakýndan bakalým...
Sultan Vahideddin Han'ýn, birinci bölümde ayrýntýlarýný arz ettiðimiz desteleri ve askerimizin cansiperane mücadelesiyle düþman kovulmuþ, Mudanya Mütarekesi 11 Ekim 1922'de imzalanmýþtý.
Bu antlaþma, Ankara için "dönüm noktasý" anlamý taþýyordu. Zira artýk "mütareke" imzalanmýþ "müdahane"ye (Ýstanbul'u idare etmeye) gerek kalmamýþtý! "Ýhtiyatlý üsluba" son veren Ankara paþalarý, Ýstanbul'a; "baþka bir devletin temsilcisi" gibi davranmaya baþlamýþtý. Yeni hedef, Müttefiklerle karþýlýklý mutabakatla Lozan Konferansý'na Osmanlý'yý temsilen giderek meþruiyet elde etmekti!
Nitekim, Osmanlý'nýn tek meþrû temsilcisi "Ýstanbul Hükümeti" olduðu halde, Müttefikler Lozan'a Ankara'dakileri de davet etmiþti. Oysa "Ankara Hareketi"nin oluþturduðu "ikilik", neticede "Osmanlý Devleti'nin iç meselesi" idi. Büyük Taarruz elbette Ankara'daki paþalarýn öncülüðünde yapýlmýþtý ama zafer, Osmanlý Devleti ve milletinin destek ve imkânlarýyla kazanýlmýþtý. Tarihte hangi savaþýn muzaffer komutanlarý; barýþ görüþmesine davet edilmiþti ki?
Bütün "içli-dýþlý" entrikalarýn farkýnda olan Sultan Vahideddin Han, her þeyi sineye çekmiþ; iþgalciler karþýsýna güçlü bir temsiliyetle çýkýlmasýný istemiþti. Bu iradeyi Sadrazam Tevfik Paþa, 17 Ekim 1922 tarihli bir telgrafla, Mustafa Kemal Paþa'ya iletmiþti. "Zaferi biz kazandýk, devleti de biz temsil ederiz" mahiyetindeki cevabî telgraf Tevfik Bey'e ulaþmadýðý için, 20 Ekim'de BMM Baþkanlýðý'na ikinci bir telgraf göndererek, Babýâli ile Ankara'nýn ayný amaca hizmet ettiðini belirtmiþ; "Ýstanbul o masada bulunmazsa, müzakereler 6 asýrlýk devlet gücünden yoksun olarak yürütülür" hatýrlatmasý yapmýþtý.
Ýngiliz liderliðindeki düþman ittifaký ise, tarihî bir fýrsat olarak gördüðü Ankara'daki oluþum sayesinde Osmanlý'yý içeriden yýkma peþindeydi. Zira Ankara, "daha uyumlu" davranmak zorundaydý! Bu yüzden Ýtilaf devletleri, Ýsviçre'nin Lozan þehrinde toplanacak olan konferans için 28 Ekim 1922 tarihinde Ýstanbul'a gönderdikleri "davet"in aynýsýný Ankara'ya da göndermiþlerdi.
"HAREKETE GEÇME ZAMANIDIR!"
Saltanatýn kaldýrýlmasý, "Lozan'a tek temsilci olarak gitmeye" dayandýrýlmýþ olsa da, daha Ýstanbul'da iken plânlanmýþtý. Pera Palas'ta olgunlaþtýrdýðý "Ankara Güzergahý"ný Samsun'dan itibaren uygulamaya baþladýðýný Nutuk'ta açýkça ifade eden Mustafa Kemal Paþa, "Yeni bir Türk devleti tesis etmekten baþka çare olmadýðýný" belirterek "Ýþte, daha Ýstanbul'dan çýkmadan evvel düþündüðümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarýna ayak basar basmaz tatbikatýna baþladýðýmýz karar budur" diyor.[1]
Paþa bütün önemli baþlýklarý, 7-8 Temmuz 1919 gecesi Erzurum Kongresi öncesinde Mazhar Müfit (Kansu) Bey'e; kimseye göstermemek þartýyla "Zaferden sonra Cumhuriyet kurulacak. Padiþah ve hanedan hakkýnda, zamaný gelince gereken yapýlacak. Tesettür ve fes kalkacak, þapka giyilecek. Latin harfleri kabul edilecek" þeklinde yazdýrmýþtý![2]
Bu yüzden, BMM'nin ilk dönemlerinde ýsrarla "Her þeyi Sultan ve Halife'yi iþgalden kurtarmak için yapýyoruz" mesajý verilse de, Nutuk'ta da açýkça ifade edildiði gibi "kararlaþtýrýlmýþ" baþlýklarýn her biri için uygun ortam gözetleniyordu. Meclis (Ýcra Vekilleri) Baþkaný Mustafa Kemal, bu adýmlardan Saltanatýn kaldýrýlmasý konusunda etrafýndakilerin nabzýný nasýl yokladýðýný þöyle anlatýyor:
"Rauf Bey'den Saltanat ve Hilafet konusundaki düþüncelerini sordum, 'Ben Saltanat ve Hilafet makamýna vicdanýmla ve duygularýmla baðlýyým. Çünkü babam, padiþahýn ekmeði ve nimetleriyle yetiþmiþ; Osmanlý Devleti'nin ileri gelen adamlarý sýrasýna geçmiþtir. Benim kanýmda da o nimetin zerreleri vardýr. Ben nankör deðilim ve olamam. Padiþaha baðlýlýk vefa borcumdur, Halifeye baðlýlýk ise terbiyem gereðidir. Ayrýca bizde milleti elde tutmak güçtür. Bunu ancak Saltanat ve Hilafet makamý saðlayabilir. Bu makamlarý ortadan kaldýrýp, onun yerine baþka nitelikte bir makam getirmeye çalýþmak felâkete ve büyük acýlara yol açar' dedi. (Ev sahibi) Refet Paþa da 'Rauf beyin görüþlerinin hepsine katýlýyorum. Gerçekten bizde Padiþahlýk ve Halifelikten baþka bir idare þekli söz konusu olamaz' dedi." Meselenin henüz olgunlaþmadýðý anlayan Paþa "Bu mesele bugünün iþi deðildir' diyerek konuyu kapattým. Rauf Bey, bu cevabýmdan memnun oldu" diyor![3]
"KÜRSÜDE 'KALDIRILMALI' DÝYECEKSÝN!"
24 Nisan 1920'deki gizli oturumda "Mücahedatýmýzýn (mücadelemizin) birinci gayesi, Saltanat ve Hilafetin tefrikini (ayrýlmasýný) istihdaf eden (amaçlayan) düþmanlarýmýza, irade-i milliyenin buna müsait olmadýðýný göstermektir" diyen Mustafa Kemal, "düþmanlarýmýza yaptýrmayacaðýz" dediði þeyi bizzat yapmak için kollarý sývamýþtý![4]
"Zaferi biz kazandýk, Lozan'a biz gitmeliyiz" söylemi çok kullanýþlý bir "ambalaj" idi. Yýllardýr zihninde taþýdýðý meselenin artýk olgunlaþtýðýný düþünen Kemal Paþa, daha önce "Padiþaha vicdanýmla baðlýyým" diyen paþalarla tekrar konuþmuþtu ama bu sefer fikirlerini sormamýþ; talimat vermiþti:
"Tarihsel görevimin emrettiði asýl hedefi gerçekleþtirme zamaný gelince, asla kararsýzlýða düþmedim. Saltanatý kaldýrmaya karar verdiðim zaman Rauf Bey'i, Meclis'teki odama çaðýrdým, Refet Paþa'nýn evinde, sabahlara kadar dinlediðim görüþlerini hiç bilmiyormuþum gibi davranarak, ayakta, kendisinden þu istekte bulundum: 'Hilafet ve Saltanatý birbirinden ayýrarak Saltanatý kaldýracaðýz! Kürsüden, bunun doðru olduðu konusunda bir konuþma yapacaksýn!' Bundan baþka tek kelime konuþmadýk. Ayný maksatla çaðýrmýþ olduðum Kazým Karabekir Paþa geldi. Ondan da ayný þekilde konuþmasýný rica ettim. Rauf Bey o gün bir iki defa konuþtu ve hatta Saltanatýn kaldýrýldýðý günün bayram olarak kabul edilmesini de teklif etti!"[5]
MECLÝS ÖNCE REDDETMÝÞTÝ!
30 Ekim 1922 günü Saltanat'ý kaldýrmak üzere toplanan Meclis'te, "Yeni Ýttihatçýlar"ýn yaðdýrdýðý "takrir"lerde kimden bahsedildiðini bilmeyenler, "Mebuslar, iþgalci Ýngilizlere öfke yaðdýrýyor" diye düþünürdü!
Mesela Diyarbekir Mebusu Hacý Þükrü, "Baþta Vahideddin olmak üzere bu telgrafý (Lozan'a birlikte gidelim teklifini) yollayanlarý, bütün Müslümanlarýn besmele ile taþlamasýný teklif ediyorum" diyor, Ýstanbul Mebusu Neþet Bey ise "Derhal bir Ýstiklal Mahkemesi kuralým, Padiþahý ve Babýali Hükümeti üyelerini cezalandýralým" teklifinde bulunuyordu!
Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaþ) Bey baþta olmak üzere "hukuk" hassasiyetli mebuslar ise, ülke geleceðine dair bu kritik konunun Anayasa kapsamýna girdiðine, onun için de önce Anayasa'yý deðiþtirmek gerektiðine dair bir takrir vermiþti ama pek ilgilenen olmamýþtý! Bir an evvel iþi bitirmek için hemen oylamaya geçmiþlerdi ama hesap tutmamýþtý!
Baþkan, oylama sonucunu þöyle açýklamýþtý:
"132 kabul, 2 red, 2 çekimser... Toplam 136 kiþi oy vermiþ. Nisap için daha 25 kiþi lazým... Binaenaleyh muamele natamamdýr" diyerek oturumu kapatmýþtý.[6]
Yani; TBMM, "Saltanatýn kaldýrýlmasý" teklifini kabul etmemiþti!
"BU ÝÞ BÝTECEK, GEREKÝRSE KAFA KESÝLECEK!"
"Saltanatý kaldýralým" teklifi, 1 Kasým 1922 Çarþamba günü tekrar Meclis'e getirilmiþti ama bazý hukukçu mebuslarýn, "Bu iþi anayasaya uygun yapalým" ýsrarý da devam ediyordu.
Bu itirazlar pek önemli deðildi ama "Saltanat, Kanun-i Esasi'ye aykýrý þekilde kaldýrýldý" þayiasý önlenmeliydi! Bu anayasa meraklýlarýnýn, Mimar Sinan'ýn "Minareler eðri" diyen çocuklara; halatla düzelttirdiði(!) gibi bir yöntemle susturulmasý gerekiyordu!
3 ayrý komisyonda görüþülmesi gereken "takrir", hemen oracýkta 3 komisyonun üyelerinden oluþturulan "Karma Komisyon"a havale edilmiþti. Ancak bu komisyon da iþi ciddiye almýþ ve "Hilafet, Saltanat'tan ayrýlamaz" kararý vermiþti.
Olanlarý takip eden Mustafa Kemal Paþa, bu karar üzerine yaþananlarý þöyle anlatýyor:
"Sýranýn üstüne çýktým, yüksek sesle þu konuþmayý yaptým: Beyler, hâkimiyet ve Saltanat hiç kimseye görüþmelerle verilmez. Kuvvetle kudretle ve zorla alýnýr. Bu bir oldu-bittidir. Mesele, zaten oldu-bitti haline gelmiþ olan bir gerçeði, kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktýr. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki bazý kafalar kesilecektir."[7]
Bu konuþma üzerine konuyu tekrar inceleyen Komisyon, ayný teklifi "oybirliði" ile "uygun" bulmuþtu! Bu karar sonrasýnda, Saltanat'ýn kaldýrýlmasý TBMM'de onaylanmýþ ve o gün "Millî Bayram" ilan edilmiþti.
Ýttihatçýlarýn, Abdülhamid Han'ý "sipariþ fetva" ile devirdiði gibi, bir hafta önce Þer'iye Vekili tayin edilen Mehmed Vehbi Efendi de verdiði fetvayla, Sultan Vahideddin Han'ý Padiþahlýktan ve Halifelikten azletmiþ(!) ve Abdülmecid Efendi'yi de "Halife" tayin etmiþti!
Böylece, Haçlý Siyonist ittifakýn asýrlarca deviremediði "çýnar" içeriden çürütülerek; hatta kitabýna uydurularak yýkýlmýþtý!
------------
Son bölüm: Osmanlý, esirlere dahi böyle zulüm yapmamýþtý!
[1] Nutuk, c.I, TTK Yayýnlarý, Ankara 2019, s. 18.
[2] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Ankara 1997, s. 130.
[3] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Atatürk Araþtýrmalarý Merkezi, 1999. Cilt. II, s. 913.
[4] TBMM Zabýt Ceridesi, I. Devre, I. Cilt, 24 Nisan 1920, s. 31.
[5] Nutuk, Cilt. II, s. 915.
[6] TBMM Zabýt Ceridesi, I. Devre, I. Cilt, 24 Nisan 1920, s. 269-297.
[7] Nutuk, Cilt I, s. 468.