Bölünmeyi destekliyorum...

Demokraside, siyasi tercihleri “bölünme” ve “cepheleşme” olarak değerlendirmek ilginç... Eğer düşüncelerin kutuplaşmasından ve bunun siyasete yansımasından bu ölçüde panikliyorsak, yalnız kendimiz için değil, mesela, İngilizler için de kaygı duymaya başlayabiliriz, zavallılar, bir asırdır Muhafazakar-İşçi Partisi hattında bölünmüş görünüyorlar. Gözümüz Almanya’da ya, orada da durum vahim(!), ne olacak bu Hıristiyan Demokrat-Sosyal Demokrat çekişmesinin sonu, endişe ediyorum... 

Bir yönüyle baktığınızda, Fransız ordusuna çağrı yapma zamanı da gelmiştir, öyle ya, memleketin alışık olduğu  merkez-sağdaki UMP ile Sosyalist’ler arasında dengelenmiş klasik yapıya, Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Cephesi’nden tehdit var, Fransızlar’ın yaşam tercihleri mi tehdit altında ne, bir bakmak lazım.

Bunca yıllık gazeteciyim, Avrupa demokrasilerinde ana eksen partiler ve toplumun detay hassasiyetlerini temsil eden daha küçük partiler in girdiği bir seçim yarışından sonra ortaya çıkan tabloyu “bölünme” ve “cepheleşme” olarak yorumlayan bir kaleme rastlamadım, belki vardır, ama moda deyimle “marjinaldir...”

Esas olarak, toplumun “demokratik bölünmesinden” rahatsız olanlar diktatörler veya diktatörlük sistemini destekleyenlerdir.

Mesela, Kenan Evren ve arkadaşları 12 Eylül 1980 Darbesi’nin ana gerekçesini “toplumun bölünmesine” dayandırmışlardı, herkesi içeri atarak bölünmeyi önlediklerini düşündüler. Oysa yok ettikleri demokrasiydi...

Herkesin bildiğini baştan söyleyelim: Demokrasilerde bölünme sağlıklıdır. Bireylerin farklı düşünceler zemininde toplandıklarını ve yerlerini koruduklarını gösterir. Sağlıklı demokrasilerde beklenmedik oy kaymaları yaşanmaz, halkın tercihleri bugünden yarına kitlesel değişim göstermez, bu nedenle, bütün partiler, kurumsal kimliklerini güçlendirmek  ve küçük bir oy artışı için bile sistemli çalışmak zorundadırlar. 

Bu açıdan baktığınızda, evet, 30 Mart Seçimi’nin ana galibi, meşru siyasete dönük ağır bir darbeyi göğüsleyen R.Tayyip Erdoğan’dır, ama, ikinci başarılı isim, Kemal Kılıçdaroğlu’dur.  Partisinin 2011 seçimindeki yüzde 20.85’lik oy oranını yüzde 30 çizgisine çekti, eğer, partisi içinde, kendilerine “ulusalcı” diyen ve solla hiç alakası olmayan faşistleri kontrol edebilse, meselesini “paralel yapı” çizgisine taşımasa belki daha çok oy alacaktı. Kılıçdaroğlu’na ek oyları kim kazandırdı? Bazı tatlı su demokratlarının “cepheleşme” veya “bölünme” olarak niteledikleri demokratik tercihler...

Demokrasi karşıtlığı...

Eğer size, biri sürekli “bölünme” ve “cepheleşme”den söz ediyorsa, bir demokrat olarak ondan uzak durun, onun beyninin arkasında, toplumun farklı tercihlerinin demokrasi zemininde çarpışmasından rahatsız olan, “birilerinin” ortaya çıkıp, meseleye çeki-düzen vermesini hedefleyen gizli bir gündem vardır.

Siyasi analizin ortasına “bölünme-cepheleşme” kavramlarını yerleştirirseniz, demokrasinin çok sesliliğinden ürktüğünüz, “tek sesli günleri” aradığınız anlaşılır...

 Bu beyin kimyası, geçmişte Evren Paşa’yı alkışladı, yarın bir başkasını da alkışlayacaktır. Bir yandan demokrasi havariliğine soyunup, diğer yandan 27 Mayıs uyarıları yazmak böyle bir tercihtir.

...Veya liderlerin Salı grup toplantılarında yaptıkları konuşmalardan rahatsız olmak da... Siyasetçinin konuşmasından rahatsız olan bir demokrat görmedim bugüne kadar... 

Kaos planı ve bölünme...

Demokrasi açısından sağlık işareti olan “siyasal tercih bölünmesinin”, sokağa, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, radikal laik-aşırı muhafazakar çizgisinde yansıyacağını hesap ediyorlar, yanılıyorlar, çünkü kadim Anadolu gerçeğinden uzaklar...

30 Mart Seçimi’ne katılım oranı yüzde 90!.. Ne demek bu?.. Halk, arasındaki fikir ayrılığını, sandıkta bir senteze ulaştırmaya çalışıyor. Ortaya çıkan sonuca saygılı, kimsenin, içindeki “Gezi Parkı duyguları” da depreşmiyor...

30 yıl, etnik zeminli bir terör hareketi karşısında, komşusuna yan bakmayan bir kültürün, kaos peşinde koşan demokrasi düşmanlarının tuzağına düşeceğini sanıyorlar...

Ne diyeyim ben size?..

SIRRI SÜREYYA ÖNDER’E BİR SORU: Evladımız Berkin Elvan toprağa düştüğünde, “Yattığın yer incitmesin” başlıklı bir yazı yazmışsın, hassasiyetine katılıyorum, hepimizin içi yandı. Ama, 15 yaşındaki çocuğu PKK tarafından dağa zorlanmış “Diyarbakır Anaları” günlerdir orada gösteri yapıyor, merak ettim, neredesin?..