Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Bombardıman gösterisi izledik, şimdi reklam arası 

Ortadoğu’da yeni oyun: Füze atmak, füzeye hedef olmak ve atılan füzenin parasını vermek.

Suriye’ye füze atmak, belki işin en kolay kısmıydı. Trump’ın tweet atarak yarattığı fiili durumu, Pentagon sınırlı bir bombardımanla yerine getirdi. Suriye’de genel durumda değişiklik yok. Hatta Rusya ve İran, artık Suriye’yi daha da sahiplenecekler. Batı ise ‘kimyasal suç’ dosyasıyla Rusya’yı sıkıştırmaya çalışacak. Bu tepişme arasında Esed rejiminin konvansiyonel silahla sivil öldürmesinde bir sakınca görülmüyor. Türkiye için öncelik, Suriye’de sükunet ve sınır boyunun terörden temizlenmesi. 

ABD’nin Ortadoğu’daki hareket alanı, Obama’nın ürkek sessizliğiyle zaten daralmaya başlamıştı. İzleyen dönemde, biriken yanlışlar ve Donald Trump faktörü, bu alanı iyice daralttı. Ortadoğu’da sürdürülebilir bir ABD stratejisi yok. Özellikle Trump odaklı çıkışlar, afaki, planlanmamış ve Trump’ın ruh haline göre birbirinden kopuk fırtınalardan ibaret. Esas ‘Suriye’den derhal çıkalım’ diyen Trump idi. ‘Suriye’yi bombalayalım’ diyen Trump da aynı kişi. İç gündemle sıkışıyordu, bombardımanla reytinginin artacağını düşündü. Suriye’de hem İran’ı hem Rusya’yı hedef alan büyük bombardıman istedi, Savunma Bakanı Mattis, Rusya ile çatışmamak için kapsamı daralttı. Trump’ın ağzından, Twitter’ından frensiz olarak çıkmış beyanlarını, yetkililer umutsuzca ‘politika’ haline getirmeye çalışıyor.

Trump Yönetimi, her an bir skandalla ya da soruşturmayla yıkılacakmış izlenimi veriyor. Bu ‘sonun yaklaştığı’ hissi, iç siyaset kadar dış siyaseti de zorlar ve işleri kilitler. Gerçi Trump sonuna kadar, bütün kuralları zorlayarak işbaşında kalacaktır, ancak iş yapması ya da yaptırması zorlaşıyor. 

Şimdiden iç muhalifleri ve Küreselci karşıtları ‘dayanın, eldekini korumaya çalışın, bu de geçecek’ havasıyla birbirlerine moral vermeye çalışmaktalar. Ancak hem ABD, hem de dünya eski haline dönemeyecek kadar değişti. Eskiye dönüş için, göl sükuneti gerekiyor. Halbuki ekonomik koşullar, siyasi sertleşme, Avrasya’ya kayan güç merkezi, tayfun boyutunda. Artık eski hale gelmez. 

Hatta en uç senaryoda Donald Trump gitse bile, ABD’de bu işleri Trump’ın istediği gibi, ancak usul ve adabına uygun biçimde yapacak birisinin ortaya çıkması daha muhtemel. Trump gitse bile Trumpizm ve ‘Evvela Amerika’ politikası iktidarda kalacaktır. Muhalifler ve Küreselcilerin istediği bir dünya yok. Diğerlerinin dünyası ise kargaşa içinde. 

 

Katar meselesi ne durumda 

Ortadoğu’da olanlar konusunda Washington’daki etkileri nedeniyle Suudi-BAE ikilisine bakmak gerekiyor. Donald Trump’ın Katar Emiri Şeyh Tamim ile geçen haftaki Beyaz Saray buluşması, Katar açısından başarılı geçti. Trump’ın Katar konusundaki önyargılarından arınmış olduğu anlaşıldı. Trump Oval Ofis’te Şeyh Tamim’i övdü, saygılı davrandı. Katar’ın ABD’den çok silah aldığını da hatırlattı. Bu ziyarette de kaşla göz arasında Katar’a 300 milyon dolarlık akıllı füze sistemi sattılar. Şeyh Tamim de Trump’a Katar-ABD ekonomik işbirliğinin 125 milyar dolar olduğunu hatırlattı, Katar’daki büyük ABD üssünü vurguladı. Teröre mali destek verdiği iddialarını reddetti... Bütün bunlar olumlu.

Ancak Suudi Arabistan’ın Katar ablukası sürüyor ve genel durumda değişiklik yok. Trump’ın Camp David’de Körfez zirvesi yapıp tarafları barıştırma girişimi Suudi ve BAE itirazlarıyla sonuçsuz kaldı... Camp David’in ‘Eylül’e kaldığı’ söylendi. Eylül’e kadar köprülerin altından çok su akar. Halen Katar yönetimi için ABD tarafından bir tehlike yok. Ancak Suudi-BAE kumpasları durmayacak.Katar’a ablukada Suudi yanında BAE’nin ısrarlı bir çekiç olduğu fark edildi. BAE’nin Katar derdi daha kökten. Üstelik Trump, BAE Veliaht Prensini de Beyaz Saray’a çağırmıştı. O, Tamim’den sonra gelmekte ısrar etti. Suudi-BAE prens ikilisi hesapta Trump’ı çözmüşler ve Katar girişimini sonuçsuz bırakmak için biri önce geliyor, diğeri de son sözü söylemek için en son gelmek istiyor. Salman’a Oval Ofis’teki amir ve aşağılayıcı tavrı hatırlanırsa, Trump iki prensten de hoşlanmıyor. Sadece paralarını almakla meşgul... 

Para demişken, Trump’ın belalısı eski FBI Başkanı ve özel savcı Mueller’in soruşturması, BAE’den Trump’a para aktığına dair izler buldu. BAE’nin George Nader adlı lobici üzerinden Trump kampanyasına para akıtıp nüfuz satın almaya çalıştığı iddiası, halen soruşturulmakta. Nader, Lübnan asıllı bir Amerikalı. Karışık bağlantıları var. Son durumda Savcı Mueller’ın baskısı üzerine itirafçı-tanık oldu. Rusya ve BAE odaklı olarak bildiklerini anlatıyor. 

 

Çağrılınca gelmeme cüreti!

ABD’nin etkisinin azaldığı anlatılıyor da, örnekleri henüz tam ortalığa yayılmadı. Eylül 2017’de Katar ablukasının artık sona ermesi gerektiğinde birleşen Dışişleri Bakanı Tillerson ile Savunma Bakanı Mattis, Trump’ın ilgili ülkeleri Washington’a çağırıp barıştırmasını planlarlar. Tillerson, Suudi Dışişleri Bakanına telefon edip ‘Başkan sizleri Washington’a çağıracak’ der demez, Suudi Bakan ‘Lütfen bunu yapmayın, biz gelmeyiz’ der.Tillerson şoka girer, sinirlenir ve ‘ABD Başkanı sizi görüşmeye çağıracak ve siz gelmeyeceksiniz?... Bunun ağır sonuçları olur’ der. Suudi Bakan biraz pısar, ama tutumunu değiştirmez. Sonra Tillerson BAE Bakanını arar ve ondan da aynı cevabı alır... 

Olay NY Times’da yazıldı, ve yalanlanmadı. Suudi-BAE ikilisinin bu cesaret ve cüreti, kısmen Trump ve damadı Jared’i el, kol ve cüzdandan bağladıklarına olan güvenlerinden kaynaklanıyor. 

Başka açıdan, herhangi bir Körfez ülkesinin ABD Başkanına ve Dışişleri Bakanına kafa tutacak duruma gelmesi, ‘ABD nüfuzu’ açısından hayli sarsıcı bir durum. Hatta Suudi-BAE cüreti ‘Tillerson kovulsun’ diye lobi yapma noktasına da gelmişti. İşadamı Tillerson, Trump dahil hepsinden daha fazla işadamıydı... Petrol, strateji ve müzakere ise, hepsinden daha fazla petrolcü, stratejist ve müzakereci idi. Ancak karşısındaki güruhun cüreti, tarihi önemde. 

 

Değirmenin suyu borçtan geliyor

Suudi Arabistan, her yabancı liderle buluşmada milyar dolarlar dökerken, değirmenin suyu artık petrolden değil, borçlanmadan geliyor. Geçen hafta tahvil çıkartıp 11 milyar dolar borçlandılar. Ondan önce de bankalar arası sendikasyon yenileyip 17 milyar borçlandılar. Yeter mi? Suudi Prens’in, Macron ile selfie çektirme karşılığı Fransa’da 10 Nisan günü saçtığı para: 18 milyar dolar... Eminönü’nde dilen, Yeni Cami’de sadaka dağıt usulü!

Suudi Arabistan iç borçlanma da yapıyor. Bu yıl şimdiye dek 5 milyar dolar topladı. İçeriden 10-15 milyar dolar daha borçlanmayı umuyor. Muhalif prens ve işadamlarını otele kapatıp zorla alınan para, 100 milyar dolar idi. 

Bunlar, petrol fiyatının düşmesi sonucu doğan açığın kapatılması girişimleri. Suudi bütçesinin denkleşmesi için petrol varilinin 80 dolar olması gerekiyor. 

Bu arada Suudi Arabistan’ın Katar düşmanlığı borçlanma meselesinde de belirdi. Katar 2016’dan beri ilk kez geçen hafta dış borç aramaya başladı ve bankalardan gelen 53 milyar dolar teklife karşılık, Katar 12 milyar dolar borçlandı. Suudi Arabistan ise sırf Katar’ın borçlanmasını baltalamak için aynı zamanda piyasaya girdi. Ancak bu girişim sonuç vermedi. Bu kadar vahşi düşmanlığı siyaset teorileri açıklayamıyor.