Kül renkli güzel sesli bir serçeymiş o...
Suyun selin içinde ince sazlıklara kurarmış yuvasını...
Herkes hayret edermiş, bunca güzellik hangi derde dermanmış...
Yel esince savrulur, sel vurunca yıkılırmış da...
Ömrü hep dağılan evine ağlamakla geçermiş...
‘Bostorgay’ küçük bir Kırım Serçesiymiş.
Annesini ararmış...
Annen nerededir diye soranlara
‘Anam Atam gurbettedir’ der kanat açarmış...
Yetimliğin kimsesizliğin ağıdını kan gözyaşıyla tutarmış...
Kırım Ey Güzel Kırım...
Kırım kırım kırılan Kırım...
Bir masal kadar uzak ve güzel, Karadeniz’in ayrılıklar sarayıdır Kırım... Unutkanlıklarımızın, vazgeçişlerimizin, susarak ısırılan dudaklardan sızıp taşan kanımızın hatırasıdır Kırım... Duaya durmuş eller gibi yükselen Karadeniz’in dalgalarında, köpükten bir masal ülke olarak bir görünüp bir kaybolan Kırım. Sen, seni görmeden sevdiğimiz... Sen anne hatırası... Bir yetim çocuğun yay gibi çekik hüzün kuyusu kadar siyah gözlerindeki pırıltısın Kırım... Ah Kırım! Ah Güzel Kırım!
Seni kaç kere kırdılar? Kaç kere kesildin? Kaç kere trenlere doldurup da Sibirya’nın buz çöllerine vurdular seni? Karadeniz’in derin diplerinde arar annelerinin kemiklerini garip çocukların... Söyle bana kaç kere öldün sen, kaç kere dirildin ardından Kırım?
***
Bugün yeni bir statünün eşiğinde, Ukrayna’dan kopartılarak yeniden Rusya’nın denetimine geçirilme planıyla karşıkarşıya olan Kırım, tarihte Han’ları, Mirza’ları ile Osmanlı protokolünde Sadrazam’lardan üstte Padişahların hemen sağ kolundaki mevkiyle gelmişti Kaynarca Antlaşmasına kadar...
Rusya’nın gerek Çarlık, gerek Sovyetik gerekse son Putin dönemlerinde, dünden bugüne her zaman ütopik hülyası olmuş Kırım, ne yazık ki emperyalist baskıya maruz kalışını bir kader gibi yaşamaktadır...
1736’da Rus ordularınca uğradığı baskında yakılmamış tek bir evi bile kalmamış, Bahçesaray’daki Han Sarayı ve Selim Giray’ın binbir emekle inşa ettiği dünya çapında namlı Büyük Kütüphanesi, Kalgayların anakenti Akmescit, günlerce sönmeyen alevlerin arasında kül olmuştur...
1774 Kaynarca antlaşmasıysa Kırım halkı için ağır sürgünlerin, bitimsiz tehcirlerin başlangıcı gibidir... ‘Bostorgay’ların yuvasının, nerden bakarsanız bakın 250 yılı aşkın bir daha toparlanamayışının hazin öyküsüdür...
1917’deki Bolşevik İhtilaliyle bağımsızlıklarını ilan eden Kırım Türkleri, üç yıl gibi kısa bir sürede bu kez de Sovyetlerin işgaline maruz kalmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sırasındaysa Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle 1944 tehcirine mahkum edilmiş, ağır ve insanlık dışı şartlarda üstüste bindirilerek soluyacak hava dahi bulamadıkları katarlarda ölüme mahkum edilmişlerdir.
Glasnost sonrası yıkılan Demirperde, bugün kendisini yeniden inşa etme girişimindeyken Kırım, Lazkiye üzerinden Akdeniz’e inmeyi hedefleyen Putin politikasının, Karadeniz hattındaki, Kuzey paraleli şeklinde dizayn edilmektedir. Rusya’nın Suriye ve Lazkiye üzerinde sebep olduğu ağır bilançonun senkronize olarak kuzeyde Kırım üzerinden hedeflendiği apaçıktır...
Bugün tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen yeni Kırım işgalini muktedirler nasıl karşılayacaklar acaba? Suriye’de akan kanın altındaki Rus imzasını görmezden gelen şaşkın Dünya, doyumsuz Rus dış politikasının karşısında yine sessiz mi kalacak?
Kırım yeni bir kırımın daha eşiğindeyken... Mustafa Cemil Kırımoğlu’nun Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusundaki canhıraş çağrısı, ‘Bostorgay’ların son avazı gibi yankılanıyor...