Böyle ‘değişik’ adam görülmedi

Her 100 CHP’liden 75’i, Kemal Kılıçdaroğlu’nu “çok başarısız” buluyor... Her 100 CHP’liden 77’si partide genel başkan değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyor. 

Girdiği bütün seçimleri kaybetmiş bir genel başkan’dan söz ediyoruz.

Sadece başarısız değil, biraz da “değişik” bir adam...

Burada “değişik”, bir “tür”e işaret ediyor... Benzeri gelmemiş, gelmeyecek bir siyasetçi türü.

Erdoğan, bir vakitler, “Necip Fazıl da bizim değerimizdir, Nazım Hikmet de bizim değerimizdir” demişti de, Kemal Bey buradan da “eleştiri” çıkarmayı başarmıştı: “Parvus Efendi’yi niye saymıyorsun? Parvus Efendi bizim değerimiz değil midir?”

Kamuoyu o tarihe kadar bu ismi bilmiyordu.

Parvus Efendi, Marksist geçinen bir ajandı. Hem Almanlara çalışıyordu, hem Ruslara... Aynı zamanda savaş ve silah spekülatörüydü. Tuhaf, karışık, güvenilmez bir adamdı.

Kemal Bey, işbu karışık adamı “değerimiz” diye pazarlayacak kadar değişik bir siyasetçi işte...

Bir genel başkan düşünün ki, muhalefet avantajıyla girdiği bütün seçimleri kaybediyor, bundan sonra kaybedeceğini “peşinen” kabulleniyor ve bu izaha muhtaç durumundan bir de “başarı öyküsü” çıkarıyor... “Değişik” değilse, ne?

Kamuoyu, sözünü tutmayan siyasetçilere alışkındır...

Muhalefetteyken atıp tutarlar, bol keseden vaatlerde bulunurlar... “Kim ne veriyorsa, benden 5 fazlası” derler. Ama iktidara gelince verdikleri sözleri unuturlar.

Kemal Bey, daha iktidara gelmeden verdiği sözü unutuyor.

Böyle “değişik” bir siyasetçi işte...

Türkiye Cumhuriyeti devleti, iki gün önce “Şah-Fırat” adını verdiği başarılı bir operasyon gerçekleştirdi ve Süleyman Şah türbesini tahliye etti. Çünkü Süleyman Şah için “ihtiram nöbeti” tutan askerlerimiz IŞİD tehdidi altındaydı.

Kemal Bey bir kez daha “değişik” bir siyasetçi olduğunu gösterdi ve daha önce eleştiri konusu yaptığı “fütuhatçı-emperyal” bir üslupla işbu başarılı operasyonu yerden yere vurdu... Türkiye, kendi topraklarını terk ediyormuş, bu utanç verici bir durummuş... Kendi karakolunu yıkıp, kendi askerini geri çekmenin neresi başarıymış? Hiç vatan toprağı satılır mıymış?

Burada “Bir dakika” demek gerekiyor...

Bir dakika Kemal Bey...

Orası bildiğiniz “vatan toprağına” benzemiyor

Bir mahal... Yani, saygı nöbeti için tahsis edilmiş bir yer... Daha önce farklı yerlerde tutuluyordu bu nöbet. Zaruretten iki kez mekân değişikliğine gidildi. Bu üçüncü yer oluyor...  Yani, sizin vatan toprağı dediğiniz “yer” Suriye toprakları üzerinde sürekli hareket eden bir mekân: Yüzer-gezer bir mekân...

Devlet, tam da sizin önerdiğiniz şeyi yaptı. İhtiram nöbeti için tahsis edilmiş mekânı tahliye etti.

Sizin ifadenizle, “boşalttı...”

Musul Konsolosluğu için ne demiştiniz? Hani, IŞİD militanları o meşum baskını yaptıktan sonra? “Neden uyarıldığı halde Musul Konsolosluğu boşaltılmadı? Asıl sorulması gereken, hangi gerekçe ile zamanında boşaltmadınız orayı?” 

Neden tahliye istemiştiniz?

Musul Konsolosluğu vatan toprağı değil miydi?

Madem icabında “fütuhatçı” bir dili temellük edecek “değişik” bir siyasetçi portresi çiziyorsunuz ve işi “vatan toprağı” edebiyatına döküyorsunuz, bir bir elden çıkardığımız vatan topraklarıyla ilgili neden bir itiraz geliştirmiyorsunuz?

Batı Trakya vatan toprağı değil miydi?

Musul, Kerkük, Batum vatan toprağı değil miydi?

Buralar (sizin ifadenizle), “satıldı...” Bir diğer deyişle, “kolayca” düşmana terk edildi.

Neden bir şey söylemiyorsunuz?

Satanlar (bu da sizin ifadenizdir), partinizin adamları olduğu için mi?

Satış anlaşmasının altında milli şefinizin imzası bulunduğu için mi?

HAMİŞ:

Birileri, Kemal Bey’e, “mahal” ile “vatan toprağı” arasındaki farkı izah etsin. İlber Ortaylı’ya mı başvururlar, Murat Bardakçı’dan mı yardım alırlar? Bir an önce bunu yapsınlar!