Mutlaka telaþlanmýþlardýr, “Kemal Kýlýçdaroðlu da tepki gösterdiðine göre, PYD’yi silahlandýrmaktan vazgeçelim” demiþlerdir.
Fakat Kýlýçdaroðlu Amerika’ya mý tepki gösteriyor, belli deðil.
Bugüne kadar sýnýrýmýzdaki geliþmelere bigane kaldý.
Çok da eleþtirildi.
Konuþmasý, bir þeyler söylemesi gerektiðini düþünmüþtür.
Öyle bir açýklama yapmalý ki, hem Amerika’yý üzmemeli, hem de “bakýn, nasýl da tepki gösteriyorum” duygusu uyandýrmalý.
Biliyoruz ki, sýnýrýmýzdaki terör gruplarýnýn silahlandýrýlmasýndan CHP’liler, hususen Kýlýçdaroðlu çok da þekvacý deðil.
Hatta memnun olduðu bile söylenebilir.
Daha önce (silahlý PYD güçleri sorulduðunda), durumu “olaðan” karþýlamýþtý.
Peki, bu güçler silah býrakmalý mýydý?
Kýlýçdaroðlu’nun cevabý oldukça netti: “Niye silah býraksýnlar ki? Onlar DEAÞ’a karþý savaþýyor.”
Eh, o güçleri silahlandýrýp baþýmýza tebelleþ edenler de böyle söylüyor: “Onlar DEAÞ’a karþý savaþýyor.”
DEAÞ kovulduðuna, Rakka ve Menbiç temizlendiðine göre o silahlar varlýðýný korumaya devam edecek miydi, etmeli miydi?
Müttefikimiz Amerika, “Edecek” diyor.
Bu silahlarý “deðerlendirip” bir sýnýr muhafýz birliði oluþturacaklarmýþ.
30 bin militandan mürekkep bu “birlik”, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin sýnýrlarýna konuþlandýrýlacak.
Kime karþý?
DEAÞ’a karþý.
Bunun “sürdürülebilir” bir yalan olmadýðý ortada...
DEAÞ saldýrýsý Türkiye’den gelmediðine/gelmeyeceðine göre, demek ki bir NATO ülkesi olan Amerika’nýn silahlandýrdýðý terör gruplarý, bir NATO ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sýnýrlarýnda “vaziyet” alacak. Yani, NATO sýnýrlarý için güvenlik tehdidi oluþturacak.
Bunu nasýl telif etmeli?
Peki, neredeyse bütün bir Türkiye’yi ayaklandýran bu geliþme, bugüne kadar PYD’ye belli toleranslarla yaklaþmýþ ana muhalefet partisi tarafýndan nasýl karþýlanýyor?
Kemal Kýlýçdaroðlu bu iþe ne diyor?
Þunu diyor: “Silah göndermeyin terör örgütlerine dedik, silah gönderdiler. Ayný olayý Amerika yapýyor. Buradan uyarmak bizim namus borcumuzdur. Ýnsanlýk bizim temel forumumuzdur diyorsanýz, ne PKK'ya ne onun uzantýlarýna, ne IÞÝD'e ne onun uzantýlarýna silah göndermeyin. Ortadoðu'ya göndereceðiniz her silah acýyý büyütecektir, kanýn ve gözyaþýnýn akmasýna yol açacaktýr. O nedenle biz Rusya'yý da ABD'yi de uyarmak zorundayýz.”
Bu sözlerdeki “lütfen” vurgusu dikkatinizi çekti mi?
Öyle bir açýklama ki, bir yalvarmadýðý kalmýþ...
Daha da kötüsü þu:
Kýlýçdaroðlu, “terör gruplarýna silah gönderen ülkeler” listesine Türkiye’yi de dâhil ederek, bölgede bir terör devleti kurmaya çalýþan Amerika’nýn cürümünü yumuþatýyor: Silah göndermeyin demiþmiþ, göndermiþlermiþ... Ayný þeyi Amerika yapýyormuþ...
Þunu diyor: “sen DEAÞ’ý silahlandýrýrsan, Amerika da PYD’yi silahlandýrýr.”
Namuslu onurlu bir insan iddiasýný kanýtlar; Türkiye’nin DEAÞ’ý silahlandýrdýðýna dair ikna edici deliller sunar ve “ayný þey” diye toleransla baktýðý ABD cürümünü (PYD’nin silahlandýrýlmasýný), baþkasýnýn muhayyel cürümü üzerinden meþrulaþtýrmaz.
Bunun olmayacaðýný, daha doðrusu Kemal Bey’in iddiasýný kanýtlamak gibi bir “yükümlülük” taþýmadýðýný biliyoruz ve onu mazur görüyoruz.
Peki, “ayný þey” diye kodladýðý cürümün, ülkemiz için güvenlik tehdidi oluþturduðunu da mý göremiyor?
Bu nasýl bir siyasetçi?
Bu nasýl bir yurttaþ?
Hatta bu nasýl bir insan?