Dýþ politika dinamik deðil de duraðan bir zeminde belirleniyor olsaydý, sadece ülkeler deðil dünya da keyifle yaþanýlýr bir öngörülebilirliðe sahip olurdu.
Öngörülebilir bir dünyada en rahatsýzlýk çekecek grubu tahmin etmek de zor deðil: Gazeteciler, ekmeðini yazarak kazananlar... Özellikle de bizim ülkemizin gazetecileri ve yazarlarý...
Musul’un IÞÝD militanlarý tarafýndan alýnmasý ve bir sonraki hedefin Baðdat olarak ilâný birkaç gündür medyada köþeleri tutanlarý yeniden heveslendirdi. Kimi kibar bir üslupla, kimi en kaba ifadelerle, hükümeti ve dýþiþleri bakaný Ahmet Davutoðlu’nu suçluyor... Geliþmeyi öngöremedikleri için...
Hükümetlerin dýþ politika tercihleri elbette eleþtirilebilir; ama eleþtiriyi hak eden yönleri... Yoksa Musul’da kendini gösteren oldu-bittiye bakarak dýþ politikayý yerin dibine batýrmanýn bir mantýðý yok...
Irak’ýn ikinci büyük kentinin ‘baþýbozuk’ bilinen bir güruh elinde bu denli çabuk düþeceðini öngörememek bir kabahat ise, Türkiye, ülkeler sýralamasýnda herhalde ilk sýrada yer almaz... Türkiye IÞÝD’in Irak içinde ilerleyeceðini bilmiþ, bilmiþ ki görüþme baþlatmýþ; ancak ilerleyenlerin Musul’daki tek yabancý misyon olan Türkiye baþkonsolosluðunu iþgal edebileceðini ve diplomat statüsündeki görevlileri gözaltýna alabileceðini hesap edememiþ...
Kimin hesabý doðru çýkmýþ ki? IÞÝD’in eline geçen 429 milyon dolarý bankalarýn Musul þubelerinde tutanlarýn mý?
Olan bitenlerin en büyük sorumlusuolduðu kesin ABD’de, yazan çizenlerin aklýna, sorgulayýcý parmaklarýný dünyanýn baþýna bu gâileleri açan George W. Bush’u veya Irak’tan askerini çekerken merkezi hükümeti Nuri el-Maliki gibi ‘mezhepçi’ bir baþbakana býrakan Barack Obama’yla dýþiþleri bakanlarý Clinton ve Kerry’yi hesaba çekmek nedense gelmiyor...
Bizde de faturayý gerçek sahibine çýkarmayý düþünen pek az. Düþünmeye baþlasalar, ABD’nin bölgeyi iþgal planýna alkýþ tuttuklarý için, önce kendilerinin suçlanacaðýný biliyorlar çünkü...
Türkiye ‘oyun kurucu’ bir ülke deðil; yani, geliþmeleri etkileyecek gizli-kapaklý entrikalarla dýþ politika yürütmüyor. Son oldu-bittide de ortaya çýktýðý üzere, dýþ politikamýz, meydana gelen olaylara olduktan sonra tavýr belirlemekle sýnýrlý. Dýþ politika geleneðimiz böyle bizim ve Ak Parti hükümeti söylem deðiþikliðine gitmiþ olsa da, bu geleneði deðiþtirici adýmlar atmadý.
Dünyada dýþ politikayý istihbarat oyunlarýyla birlikte yürüten az sayýda ülke var ve bölgemizde sahneye konulan, onlarýn kurgusal planlarý oluyor. Planlar da, tahmin edileceði üzere, statik deðil deðiþken ve bir yerde ayaklarý sürçse bile, ardýndan alýnan tedbirlerle, çoðu kez orijinal plana dönülüyor.
Þimdi yaþanan ABD’nin Ortadoðu’ya nizamat verme planýnýn yan etkileridir ve 1990’larýn baþýndan beri, birkaç kozmetik deðiþiklikle, hep ayný plana sadýk kalýnýyor: 1991 Körfez Savaþý... 2003 Irak iþgali... 2010 sonrasý ‘Arap Baharý’... ABD’nin Irak’tan (2012 sonu) ve önümüzdeki günlerde Afganistan’dan (2014 sonu) askerlerini çekmesi...
Her yeni geliþme, sonuç olarak, bölgedeki dengeleri deðiþtirmeyi hedefliyor ve deðiþtiriyor da...
Geçen haftaya kadar Suriye’nin kuzeyinde PKK ile irtibatlý PYD’nin mutlak hâkimiyetini konuþuyorduk; bir de baktýk, Suriye’nin kuzeyinde de ipler IÞÝD’in eline geçivermiþ...
Dýþarýda meydana gelen geliþmelerde hep deðiþken yönlere takýlýp kalýnca ve esas deðiþmezler üzerinde yoðunlaþmasý gereken dikkatimiz yanlýþ istikametlere çevrilince, süprizlerle karþýlaþýlmasý doðal; doðal olmayan, bunda vebali büyük olanlarýn dönüp tâli sorumlularý suçlamasý...
Kuru gürültüyle bir yere varýlamaz.