Bu yaşıma geldim. Darbeler gördüm. Muhtıralara tanık oldum. Neredeyse çeyrek yüzyıldır da yazı yazıyorum.
Böylesini ne gördüm, ne duydum.
Duyabileceğimi de sanmıyorum.
Ne zaman “Kürt meselesine çözüm” dense, Kemal Kılıçdaroğlu heybesinden bir “çözüm önerisi” çıkarırdı.
Mesela, “Bu işi akil adamlar çözsün” derdi. Önerisini ciddiye almayanlara içerlerdi.
Hazırladıkları “Kürt Raporu”nu (SHP döneminde, Baykal’ın riyasetinde hazırlanan “Kürt Raporu”nu) işaret ederdi.
Bu raporla övünürdü...
PKK’yla müzakere yapılabileceğini söylerdi.
Maksat çözüm olsundu... Akan kan duracaksa, her yol denenebilirdi. İmralı bile muhatap alınabilirdi.
Bu lafları çok sık duyardık.
Oslo görüşmeleri deşifre edildiğinde, “çözüm içinbu tür görüşmelerin yapılabileceğini” söyleyenlerin başında, yine Kemal Kılıçdaroğlu geliyordu.
Kısacası, çözüm konusunda samimi ve sahih bir görüntü verirdi.
İnanırdık...
Kürt ve Alevi tabiiyeti, yüz geri etmesine engel olurdu.
Böyle düşünürdük.
Gün geldi, “çözüm içinbu tür görüşmelerin yapılabileceğini” söyleyen Kılıçdaroğlu, biraz Ergenekoncuların, biraz da genel başkan yardımcısı Haluk Koç’un gazına gelerek, amansız bir “Oslo düşmanı” kesiliverdi.
Haluk Koç, zaten deşifre edilmiş Oslo görüşmelerini yeniden deşifre ettiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu ilk gün, önceden verdiği desteğin arkasında durdu, “Böyle görüşmeler olabilir... Akan kan duracaksa...” dedi.
İkinci gün, “Olmaz” dedi.
Üçüncü gün, “Olur... Biz müzakerelere karşı değiliz ki” dedi.
Dördüncü gün, “AKP’nin teslimiyetçi politikaları” dedi.
Müzakere olsun mu, olmasın mı?
İmralı muhatap alınsın mı, alınmasın mı?
Hangisiydi?
Kamuoyu bu konuda netlik beklerken, Kemal Bey heybesinden yeni bir çözüm önerisi çıkardı.
Daha doğrusu, çözüm iradesi göstereceklere yol gösterdi, “Hükümete kredi açıyoruz” dedi.
Hükümet Kürt meselesini çözsün... Nasıl çözerse çözsün... CHP olarak bütün kararların arkasında duracaklardı. Sorgucu bir tavra girmeyeceklerdi. Kimseyi ihanet terimleriyle yargılamayacaklardı. Yeter ki Kürt meselsi çözülsün...
Böyle diyordu ve “yandaş kalemler”den de alkış alıyordu.
Başbakan Erdoğan’ın, “Senin kredine ihtiyacım yok” çıkışı üzerine, makul yol olan Meclis’i gösterdi. “O zaman bir çözüm komisyonu kuralım. Bu işi Meclis’te halledelim” demeye başladı.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun istediği şeyler oluyor.
Önce İmralı devreye sokuldu.
Sonra müzakereler başladı.
Derken, “Akil insanlar” heyeti oluşturuldu.
Sırada, Meclis çatısı altında kurulacak “Çözüm Komisyonu” var...
İşler, tam da Kemal Bey’in “cevaz vereceği” ve “destekleyeceği” biçimde yürüyor.
Bir vakitler “Maksat, akan kan dursun” diyordu.
İşte akan kanı durduracak çözüm önerileri bir bir hayata geçiriliyor.
Kemal Bey nerede?
Kemal Bey yok.
Pardon, Kemal Bey Silivri nöbetinde...
Darbecilere kol kanat geren açıklamalar yapıyor, mahkeme önünde rezalet çıkaran “adamlarını” savunuyor.
Başka da bir mesaisi yok.
Önceki gün bir demecini okudum, çok şaşırdım...
Meclis’te kurulacak Çözüm Komisyonu’ndan bahisle, “CHP sürecin içine çekilmek isteniyor” diyordu. (Kendi Çözüm Komisyonu tekliflerini de geri çektiler... Niyeyse?)
Hakikaten şaşırtıcı...
CHP sürecin içinde olmayacak da, nerede olacak?
Bu ülkenin meselesi darbecilerden mi ibarettir?
Perinçek’lerden, Veli Küçük’lerden, Kerinçsiz’lerden mi ibarettir?
Kaya gibi adamlardan mı ibarettir.
Hakikaten böylesi bir daha gelmez.