HDP’liyle HDP’li... AK Partiliyle AK Partili... MHP’liyle MHP’li...
Hacýbektaþ’ta, þurada burada sol yumruðunu kaldýrýyor ama baþörtülü yoðunluðunun olduðu yerlerde camiye koþup Yasin-i Þerif oynuyor.
Bir tarafý Recep Tayip Erdoðan...
Bir tarafý Che Guevara... (!) (Bu, daha çok Zülfü Livaneli’nin halt karýþtýrmasý...)
Bir tarafý Kemal Kýlýçdaroðlu. (Kýlýçdaroðlu gibi seri ve vahþice yalanlar söylüyor.)
Solcu desen, deðil...
Saðcý desen, deðil.
Daha çok muhafazakâr... (Livaneli’ye göre, “solun lideri...”)
Siyaset alanýnda var olmaya çalýþýyor ama siyasetten anlamýyor. Daha doðrusu, siyaseti sevmiyor. Tipik bir Karadenizli müteahhit olarak daha çok “inþa etmeyi” seviyor. Ona boþ bir arsa gösterin, gerisine karýþmayýn...
Kýsacasý, tanýmlanamaz, kolay kolay tarifi yapýlamaz “amorf” bir varlýk.
Bu niye böyle?
Daha doðrusu CHP niçin, çýkara çýkara bu amorf varlýðý çýkardý?
Bakalým:
Demokrat Parti’den baþlayarak, merkez saðda yer tutmuþ bütün siyasal partiler, cari siyasetle, cari siyaset alýþkanlýklarýyla ödeþmeyi hep “yedek gündem” olarak tuttular. Bu ödeþmeyi yapacak güçten ve vizyondan uzak olduklarý için, reformcu niteliklerini, yalnýzca “sýnai alanda” gösterebildiler.
AK Parti’nin (öncekilerden) farký, bu ödeþmeyi yapabilmesi ve sistemi deðiþtirecek cesareti göstermesi... Yani AK Parti, çevrede birikmiþ enerjiyi merkeze taþýyarak, o enerjinin dönüþtürücü gücüne yaslanarak, “Yeni Türkiye”yi (yeni bir Türkiye ihtiyacýný) açýða çýkarmýþ, bir anlamda görünür kýlmýþ oldu.
Bu, elbette azýmsanamaz bir katkýdýr.
Hatta devrimdir...
On sene öncesinin Türkiye’sinde, “Okullardaki yanaþýk düzen eðitimine son verilmeli, Olaðanüstü hal uygulamasý kaldýrýlmalý, baþörtüsü serbest býrakýlmalý, gasp edilmiþ azýnlýk mallarý iade edilmeli, sürgündeki sanatçýlar dönmeli, Nazým Hikmet vatandaþlýða alýnmalý, Kürtçe yasaðý kaldýrýlmalý” sözü, genellikle “Rüya mý görüyorsun birader?” itirazýyla karþýlanýrdý. Hiçbir partinin, “muhkem devletin” kalelerine dokunamayacaðý söylenirdi.
Muhkem devletin kaleleri bir bir yýkýldý.
Bu iþ, üstelik, siyaset eliyle yapýldý.
Hem yeni bir Türkiye kurulmuþ, hem de siyaset kurumuna itibarý iade edilmiþ oldu.
“Eski”nin alýþkanlýklarýndan kurtulmuþ ve kendisine yeni (çaðdaþ) bir istikamet tayin etmiþ Türkiye’nin, doðal olarak eskinin hastalýklarýyla ödeþebilecek yeni (çaðdaþ) bir muhalefete de ihtiyacý vardý.
Neredeyse 70 yýldýr Türkiye’de muhalefeti CHP temsil ediyor. Tabii, bunu (yani CHP’nin üstlendiði muhalefet rolünü), demokratik ülkelerdeki muhalefet rolünden ve iþlevinden ayýrmak gerekiyor.
CHP’nin görevi, “yerleþik düzen” ve “statüko” adýna siyasal iktidarlarý denetlemek oldu. “Sistem”in sahibi olarak, “icra”ya hedef ve istikamet dayattý, zaman zaman kendisini tezciye makamý yerine koydu. Bir imtiyazdan geldiði için, muhalefette olmasýna raðmen, sürekli “iktidar yetkisi” kullandý.
Fakat, Yeni Türkiye, CHP’nin “tevarüs edilmiþ” imtiyazlarýný da elinden aldý.
Bütün siyasetini ötekinin geriliði ve çað dýþýlýðý üzerine kurmuþ, halký siyaset kurumunun (ve hatta demokrasinin) iðvasýndan sakýndýrmak gibi kutsal bir görev ifa eden bu parti, üstelik, “sol” bir parti olduðunu iddia ediyordu. Dahasý, Türkiye sollarýnýn üzerinde blokaj kurmuþ, sol düþünceyi de dönüþtürüyordu...
Sonra bir mucize (!) gerçekleþti.
Eski muhalefet alanlarýnda (laikçilik, cumhuriyetçilik, Atatürkçülük) üretilen siyaset dilinin, reel siyaset karþýsýnda bir þansý bulunmadýðýný CHP görmeye baþladý. Ve, rakibiyle baþ edebilmek için, bir “Recep Tayip Erdoðan imitasyonu” çýkardý.
Ekrem Ýmamoðlu böyle doðdu iþte...
Ne saðcý, ne solcu...
Hem saðcý, hem solcu...
Ne deve, ne kuþ...
Hem deve, hem kuþ...
Ýhtiyaca ve talebe göre kurgulanmýþ “esnek bir bünye...”
Livaneli haklý: Böylesi gelmedi. Gelmeyecek.