
Artık bilindik bir Avrupa hikâyesi yaşıyoruz.
Bu kez konu Rusya'nın varlıkları meselesi.
Benim aylar önce, Türk basınının neredeyse tamamen sessiz kaldığı bir dönemde dile getirdiğim yaklaşık 230 milyar dolarlık dosya.
Geçen Cuma Brüksel'de Avrupa Birliği üyeleri toplandı.
Uzun uzun bu konuyu konuştular.
Ama yine ortak bir karar çıkaramadılar.
Bu tablo artık şaşırtıcı değil.
Avrupa Birliği, kriz anlarında hızlanan değil; ağırlaşan bir yapıya dönüştü.
Dosya ne kadar stratejikse, karar almak o kadar zorlaşıyor.
Rus varlıkları meselesi de bunun son örneği.
Dedim ya, bu başlığı ilk kez bugün açmadım.
Ve hep şunun altını çizdim... Ukrayna'ya ne kadar para aktarılacağı meselesi değildir.
Bu mesele, Avrupa'nın mülkiyet düzeniyle ve birlikte karar alma kapasitesiyle ilgilidir.
Bugün Brüksel'de yaşananlar, kırılmanın gün yüzüne çıkmış hâli.
Toplantı yapıldı.
Uzun görüşmeler oldu.
Ne var ki, ortak bir karar çıkmadı.
Çünkü artık Avrupa Birliği, bu tür dosyalarda ortak risk tanımı yapamıyor.
Herkes kendi hesabına bakıyor.
Kendi bankasına.
Kendi merkezine.
Kendi seçmenine.
Kendi kırılganlığına.
Bu yüzden Rus varlıkları dosyası ilerlemiyor.
Hukuktan dolayı değil.
Teknik sebeplerden dolayı da değil.
Siyasi uyum kalmadığı için.
Neden? Büyük krizden elbette.
Avrupa'nın krizi dışarıdan gelmiyor.
Krizi içeride.
Birlik refleksi zayıflamış durumda.
Şimdi Brüksel'deki toplantıdan mülhem Batı basını da bunu açık açık yazıyor.
İsterseniz birkaç örnek paylaşayım.
Reuters, toplantıyı aktarırken özellikle şu noktaya dikkat çekiyor:
"AB ülkeleri, Rusya'nın dondurulmuş varlıklarına doğrudan el koyma konusunda uzlaşamadı."
Bu cümle kısa ama çok şey söylüyor.
Uzlaşma yok.
Yani birlik yok.
Financial Times, meseleyi daha çıplak bir yerden ele alıyor.
"Asıl endişe hukuki değil; Avrupa'nın yatırımcılar nezdindeki güvenilirliğinin zedelenmesi."
Yani diyor ki, korkulan Rusya değil, piyasa.
The Guardian, güya ahlaki bir çerçeve kurmaya çalışıyor.
"Rusya bedel ödemeli" diyor ve hemen ardından ekliyor:
"Devlet varlıklarına el koymak, uluslararası düzen için riskli bir emsal oluşturabilir."
İngiliz mantalitesi işte.
Avrupa'nın dilemması da bu.
Hem ceza istiyor hem düzen bozulmasın istiyor.
Le Monde, toplantıyı "kaçınılmaz ama sonuçsuz" olarak tanımlıyor.
Editoryal satırlarda şu cümle yer aldı: "Hareketsizlik de bir tercihtir."
Ama Avrupa'nın tercihinin ne olduğu da açık.
Risk almamak.
The Wall Street Journal ise daha sabırsız.
Avrupa'nın tutumunu "kararsızlık" olarak niteliyor.
"Caydırıcılık, karar alamayan ittifaklarda aşınır" diyor.
Washington'dan bakınca görünen bu.
Bütün bunların hülasası şu...
Avrupa, kendi düzenini korumak adına karar almaktan vazgeçiyor.
Bugün Batı basını, aynı gerçeği kendi diliyle tekrar ediyor.
Brüksel'deki toplantı şunu bir kere daha gösterdi:
Avrupa ortak bir merkez değil artık.
Her devlet kendi derdine düşmüş durumda.
Bu bir niyet meselesi değil.
Bir yapı meselesi.
Rus varlıkları dosyası bu yüzden kilitli.
Çünkü bu dosya, Avrupa'nın dağınıklığını saklayamıyor.