“Brussells-bashing”

Başlıktaki kavramı, “Brüksel aşağılaması” veya “azarı” olarak çevirebiliriz. AB’ye üye ülkelerin ulusal yönetimleri, Brüksel’deki teknokrat ve bürokratlardan iki de bir gelen “azarlama” tonlu açıklama ve “sözde uyarılardan” bıkmış durumdalar.  Giderek herkese “ayar veren” bu yaklaşımın Avrupa’da aşırı sağın ve küresel-karşıtı aşırı solun güçlenmesinin tek nedeni olduğu biliniyor. Türkiye gibi ülkelerde ise hemen “herkes kendi yoluna” siyasetinin doğmasına yol açıyor.

En son, Fransa’nın sosyalist Cumhurbaşkanı Hollande, Avrupa Komisyonu Başkanı sağcı Barosso’nun hedefi oldu. Barosso, belli ki Hollande’den pek hoşlanmıyor. Çıktı, Fransa’daki “sol düşünce”nin gerçek sol olmaktan uzaklaştığın, sadece tepkici bir siyasi çizgi haline geldiğini ve Hollande “gibilerin” küresel karşıtı düşünceleriyle günümüz gerçeklerinin çok dışında kaldığını söyleyiverdi. Paris ayakta!.. Sosyalistler, “Brüksel azarı” nın ülkelerinde aşırı sağcı Ulusal Cephe gibi AB karşıtı partileri güçlendirdiğini savunuyorlar, pek de haksız değiller...

Avrupa’nın hükümetlerine karşı böyle bir durumda olan Brüksel’dekilerin, konu Türkiye olduğunda bir de devreye giren “yeni-oryantelist” düşüncelerle neler yapabileceğini düşünebiliyor musunuz? Zaten oluyor da... Avrupa ülkelerinin ulusal yönetimleri bugüne kadar “ya sabır!” politikasıyla bugünlere geldiler, “AB’liolmanın sinirleri aldırmak olduğunu” sanıyorum zaman bize öğretecek.

Piri Reis’in rotasında...

AB-Türkiye ilişkisinin gerginlik kazandığı bir dönemde Brüksel’in nabzını ünlü Türk denizci Piri Reis’ in rotasından giderek tutmak anlamlı kuşkusuz. Yunus Emre Enstitüsü, Bilkent ve Belçika’nın Gent Üniversiteleri’nin işbirliğiyle Brüksel’in tarihi Solvay Kütüphanesi’nde “Haritaların Ustaları Piri Reis ve Mercator” sergisini açtı. 16’ncı yüzyıl Flaman haritacı Mercator ile aynı yüzyılın Osmanlı haritacısı Piri Reis’in toplam 30 eseri bir sergide buluştu. Aslında sergide buluşan, Türkler ile Avrupa’nın ortak geçmişi ve bugünlerin ortak Avrupa kültürüne Türkler’in yapmış oldukları anlamlı katkıydı. Piri Reis ve Mercator olmasaydı, Avrupa dünyaya açılabilir miydi? Zor.

Avrupalı ne düşünüyor?

Kamuoyunda genel kabul gören bir kanıyı burada düzeltmekte yarar var: Türkiye’nin sosyal-siyasal-ekonomik istikrasızlığa yönelmesi, Avrupa için arzu edilen bir gelişme değil!.. Aksine, ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, istikrarlı bir Türkiye’yi, önemli bir ticaret ortağı olarak görüyorlar ve Türk ekonomisinin yükselişinin de kendileri açısından verimli bir pazar seçeneği sunduğunu biliyorlar. “Güçlenen” Türkiye’den çok “zayıflayan” Türkiye’nin Avrupa istikrarı ve savunması için tehdit oluşturduğunda hem fikirler. Yaşanılanları “önem verilen” bir ülkeyle yürütülen tartışma olarak görme eğilimi yüksek.

Türk-Avrupa Parlamentosu karma komisyonu üyelerinden sol kanat Kıbrıs Rum parlamento üyesi Takis Hacıyorgo’nun şu sözleri aynı zamanda Avrupa’nın Türkiye’ye bakış açısının özeti gibi: Biz, Türkiye Kıbrıs sorununun çözümünde samimi adımlar atacağını gösterdiğinden bu yana, Avrupa Birliği tam üyeliğini destekliyoruz. 22’nci fasılın açılmasını da destekledik. Daha da ötesinde, biz, Türkiye’yi , radikal ve saldırgan bir devlet olarak değil, demokratik güvenilir bir komşu olarak görmek istiyoruz.

İngiliz parlamenter ve gerçek Türk dostu Richard Howitt’e göre ise, şu anda Avrupa ile yürütülen ortak çalışmaları iptal değil, artırma zamanı. Karşılıklı yanlış anlamaları ancak iki taraf konuşarak aşabilecek.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Delegasyonu Başkanı Fransız Yeşil Partili parlamenter Helene Flautre’nin şu sözleri ise sanki Alman Başbakan Angela Merkel’e sert bir yanıt gibi: En kötü senaryo, Avrupa’nın Türkiye’yi dışlaması, ülkeyi Suriye iç savaşı ile baş başa bırakıp, bünyesindeki PKK ve gelişmekte olan Alevi sorunlarına demokratik çözüm bulmakta yalnızlaştırmasıdır.  Bu kabus senaryosunu uygulayamayız, aksine, Türkiye’deki demokrasi yanlısı liberallerin yanında yer almamız gerekiyor. Konuya buradan oryantelist, oradan da komplo teorileri ile yaklaşanlara meydanı bırakamayız. Avrupa ve Türk demokrasinin geleceği karşılıklı bağımlılık göstermektedir.

Yani... Brüksel’de dostumuz daha çok, iyi biliniz...

BİLGİ NOTU: Avrupalı parlamenterlerin görüşleri EuropeanVoice’dan alınmıştır.