Bu adamı alın elimden...

Demiştim, “Bu adamın hiç utanması kalmamış” diye... 

Hakikaten kalmamış.

Buyuruyor ki, “Sur’dan, Diyarbakır’dan başlayarak, Cizre, Silopi, Nusaybin, Derik, Dargeçit derken bölgede yangın büyüyor, acılar katmerli hale geliyor. Erdoğan, kendi başkan babalık yolunu kan ve gözyaşıyla açma yolunda kararlı adımlarla yürüyor. Güneydoğu’dan gelen haberler içimi acıtıyor, Allah kolaylık versin herkese. (....) Kürtlerin yaşadıkları acılara ‘terör’ deyip kayıtsız kalmak insanlığa uymaz!”

Bir süre önce de hendeklerden bildirmişti.

Kimden mi söz ediyorum?

Sevgili Orhan Miroğlu’nun cümleleriyle söylersek, bir zamanlar Paşa dedesinin oluk oluk kan akıttığı topraklara barış gelmesin diye canını dişine takmış dolaşıp duran ve yalan bilgilerle herkesi aldatmaya çalışan, “Kürtlere, özgürlük ve eşitlik hendeklerle, barikatlarla gelecek” diyen bir adamdan...

Bu adamın ismi Hasan Cemal...

Bugüne kadar bütün darbeleri desteklemiş, elinde tuzluk bütün muhtıraların peşinden koşmuş, siyasete müdahale girişimlerini nümayişle karşılamış, 28 Şubat kalkışmasında boncuk aramış ve bulmuş bir kişi bu...

 Paşa dedesi yaşasaydı (yine sevgili Orhan Miroğlu’nun cümleleriyle söylüyorum)“Kürt gençlerinin bugün kazdığı o hendeklere bomba yağdırıp katliam yapacak olan bu adam, devlet güçleri, savcılar dahil, hiçbir gazetecinin yanına yaklaşamadığı o barikat ve hendeklerin  önünde verdiği pozlar eşliğinde, bütün Kürt gençlerini o barikat ve hendeklerin  içine  davet eden, kin, nefret ve öfke dolu yazılar yazmaya devam ediyor.”

Erdoğan, başkan babalık yolunu kan ve gözyaşıyla açma yolunda kararlı adımlarla yürüyormuş...

Utanması ve vicdanı olan bir insan, evet Erdoğan’ın Başkanlık tutkusunu (onların hoşlanacağı ifadeyle söylüyorum: “tutkusunu”) eleştirebilir. Erdoğan’ı bu makama yakıştırmayabilir. Mevcut sistemin daha güzel olduğunu söyleyebilir. Kamuoyunu bu düşüncesi doğrultusunda yönlendirebilir. Hatta “Ey Erdoğan, ben senden nefret ediyorum, dolayısıyla Başkan seçilmeni istemem” diyebilir. Ama hendekler, barikatlar, mayınlar, uzun namlulu suikast silahları, öldürülen çorbacı çırakları, kundaklanan camiler, kedi memleketinde “mülteci” konumuna düşünülen insanlar için de bir bakış geliştirir.  Bunları (bütün bu asayişsizlikleri) bir “sonuç” olarak görmez. “Erdoğan Başkan olmak istediği için bu hendekler kazıldı, bu mayınlar döşendi, bunca insan öldürüldü, bunca polis tarandı, bunca tarihi yapı kundaklandı” anlamına gelebilecek cümleler kurmaz.

Erdoğan Başkanlıktan vazgeçtiğini açıklasa, o hendekler kapatılacak mı?

O mayınlar sökülecek mi?

O kasabalar boşaltılacak mı?

Başımızda Erdoğan bulunduğu için mi PKK silahlarını bırakmıyor?

Efendim, Kürtlerin yaşadıkları acılara “terör” deyip kayıtsız kalmak insanlığa uymazmış!

Peki, Kürtlerin yaşadıkları acılara kayıtsız kalmayanların, yani bir sürü saçma-sapan yasağa son verenlerin (ülkeyi “Kürtçe yasağı” ayıbından kurtaranların, Kürtçe neşriyata izin verenlerin, Kürtleri çok rencide ettiği söylenen “Andımız” rezaletini ortadan kaldıranların, ana dilde savunma hakkını yasalaştıranların, yerel isimleri iade edenlerin) devri iktidarında sen ne yapıyordun?

Kan durmasın diye özel bir çaba sarf ediyordun.

Dağ bayır dolaşıp, “Sakın silah bırakmayın. Ne karşılığında silah bırakacaksınız ki!” diye terörist ayartıyordun.

Kandil sakinleriyle muhabbete oturup, “Bu Erdoğan var ya... Sizi satacak” diyordun.

Bugün kalkmış, büyük bir yüzsüzlükle, “Kürtlerin acılarından” söz ediyorsun, söz edebiliyorsun... Kürtlerin (hiç paylaşmadığın) acılarını bahane göstererek, “terör azdırıcılığı” yapıyorsun.

Hiç utanmadın

Galiba hiç utanmayacaksın.