Başlık şu: “Ulan diyen Başbakan bu devirde kolay yetişmiyor...”
Pespayelikte sınır tanımayan, “ırkçılığı” fikir diye pazarlayan, Kemalizm’i kutsal bir öğreti olarak benimsemiş bir gazetenin başlığı bu.
Mahut gazetenin özel durumuna bakarak “ulan” savunusu yapacak değilim.
Nezahetin önemine inanırım.
Değerine de inanırım.
Eleştirilerimizin de, yergilerimizin de, karşı çıkışlarımızın da nezahet dairesinde olması gerektiğini düşünürüm.
Bu demek değil ki, bazen “latife” yerine de geçen argo sözcükleri ve tanımlamaları “nezahet çerçevesi” dışında görüyorum. Gündelik hayat içinde, hepimiz ölçüyü zorlayan tanımlamalara başvurabiliyoruz, bazen açığa düşebiliyoruz. Konumuz bu değil.
Konumuz şu:
Bir şeyi, bir durumu, bir olguyu eleştirenler ve dolayısıyla bir önceliği kullananlar, bu önceliği kullanma hakkına ne ölçüde sahipler?
Daha doğrusu, sahipler mi?
Her türlü “pespayeliğin” kol gezdiği ve güya “ahlak” eksenli eleştiriler yapan gazetenin durumuna bakıyoruz ve çok da umutlu konuşamıyoruz.
Bu gazetenin bir yazarı var.
İsmi Mehmet Türker...
Bir ara Hürriyet gazetesinde yazmıştı. Yazmış mıydı? Onu da tam hatırlamıyorum. Belki de Hürriyet gazetesinde çalışmıştı. Daha sonra, muhterem Aydın Doğan’ın sahipliğini yaptığı “Gözcü” gazetesinde karşımıza çıktı. Evet, köşe yazarı olarak... Yazılarını okumadığım, “Bakalım bugün ne söylemiş?” diye merak etmediğim için, “yazarlığı” konusunda fikir yürütemeyeceğim. İyi bir yazar olsaydı, duyardık. Ya da, aklımızı başımızdan alacak “fikirler” üretseydi, en azından bilirdik ve tartışırdık.
Gözcü gazetesi kapanınca, Sözcü’ye transfer edildi.
Daha doğrusu, “transfer edilmiş...”
Merak etmediğimiz fikirlerini, şimdi “Sözcü” aracılığıyla kamuoyuyla paylaşıyor.
İşbu Mehmet Türker, gazetesinin “Ulan diyen Başbakan bu devirde kolay yetişmiyor” başlığından yola çıkarak bir yazı yazmış.
Hayır, yazmamış...
Döşenmiş...
Kendince “ahlak” eleştirisi yapıyor... “Ulan” diyen Başbakan’ın ne nezaketsizliğini bırakıyor, ne kabalığını, ne hoyratlığını, ne cahilliğini, ne terbiyesizliğini. Arada, yanında “ulan” sözcüğünün hafif kalacağı bazı tahkir ifadeleri de kullanıyor.
Zaten “laik” ve Kemalist’sen, hem başkalarına ahlak dersi verebilirsin, hem de ahlaktan sigaya çekilebileceğin tahkir sözcüklerini kullanabilirsin. Bu senin için doğal haktır.
Fakat sıkı durun...
Bir argo sözcükten yola çıkarak bize nezaheti hatırlatan Mehmet Türker, Aydın Doğan’ın “Gözcü”sünde çalışırken, bu satırların yazarı için şu nezih ifadeleri kullanmıştı: “İktidarın yalaka köpeği, kemik bulmuş gibi havlıyor.”
Bunları yazmıştı ve hiç yüzü kızarmamıştı.
Şimdi kalkmış utanmadan (evet, sözcüğün gerçek anlamıyla utanmadan) ahlak dersi veriyor... “Başkalarında nakısa gördüğüm şeylerin, daha fazlasını ben yaptım, ben yapıyorum. Ne ikiyüzlü bir adammışım!” bile demiyor.
Daha ilginç bir şey söyleyeyim:
Mehmet Türker adlı şahsın küfürlerini, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri “hakaret” saymadı. Yani, Mehmet Türker ceza almaktan yırttı...
Basın Konseyi mi?
Basın Konseyi için sadece şunu söyleyebilirim: “Güldürmeyin adamı...”