Cumhurbaþkaný seçimi döneminde kimi, “parlamenter sistemden vazgeçmemeliyiz” derken, kimi de “baþkanlýk kaçýnýlmaz” dedi ama herkes, halkýn seçtiði bir cumhurbaþkanýnýn bu sisteme uymayacaðý konusunda mutabýktý. Derken süreç yürüdü ve 10 Aðustos’ta halk cumhurbaþkanýný seçti. Sonrasýnda da sistem tartýþmasý gündemden kalktý.
Peki neden; problem çözüldüðü için mi?
Ne gezer... Tam aksine, rafta bekleyen dosyadan çýktý, hayatýmýza aktý. Çünkü artýk halkýn ilk turda seçtiði bir cumhurbaþkanýmýz var ama mevzuat eski. Zira, parlamenter sistemle yönetilen bir ülkede cumhurbaþkanýný da parlamento seçer. Türkiye’de de öyleydi. “Kötü komþu insaný mal sahibi yapar” hesabý, oluþturulan suni kriz sonucu halk, cumhurbaþkanýný bizzat seçmek gibi bir avantaj kazandý. Bu durumda siyasetçilere düþen sorumluluk, geri kalan prosedürü bu irade doðrultusunda düzenleyerek, sistemin iþleyiþini halkýn seçtiði cumhurbaþkanýna uygun hale getirmekti. Aslýnda bir önceki genel seçimde bütün partiler halka, yeni anayasa sözü vermesine raðmen sonra bu sözlerini unutarak ayak sürüdüler. Burada AK Parti’nin de Uzlaþma Komisyonu’na eþit üye vermeyi kabul ederek hata yaptýðý kanaatindeyim.
Zaman, Türkiye’nin aleyhine...
Oysa millet, ‘vekil’lerini geride býrakarak; 10 Aðustos’ta yüzde 52 oyla Recep Tayyip Erdoðan’ý Cumhurbaþkaný seçti. Bu tercih ayný zamanda, seçilirse nasýl bir cumhurbaþkaný olacaðýný meydanlarda üzerine basa basa anlatan Sayýn Erdoðan’ýn teklifini de onay anlamýna geliyordu. Yani, adýna ne dediðinizin önemi yok, millet cumhurbaþkanlýðý makamýnýn güçlü, inisiyatif sahibi olmasýný istiyordu.
O halde problem ne? Vesayetlerin çözüm yeri olan siyaset müessesesi þimdi yeni bir düzleme geçmek isteyen Türkiye’nin önünde engel oluþturuyordu. Ortaya konan gerekçeler ise “Erdoðan baþkan olursa...” diye baþlayan ve ülkenin asýrlar boyu geleceði için yapýlacak bir düzenlemeyi bireysel kin ve nefretlere indirgeyen cümlelerden ibarettir.
Ya baþkanlýk, ya periþanlýk
Ýþte cumhurbaþkanýný halkýn seçtiði ama parlamenter sistemin de aktif olduðu Türkiye bu haliyle, ameliyatýna ara verilmiþ hasta durumundadýr. Bu süreç en kýsa zamanda tamamlanmalýdýr. Bu da elbette Anayasa deðiþikliði demektir. Yoksa bu noktadan sonra “Tekrar eski düzene dönelim” diyebilecek kadar akýldan yoksun kimse olduðunu sanmýyorum.
7 Haziran seçimleri bunun için dönüm noktasýdýr. Bu seçimin en önemli fonksiyonu bu ameliyatýn tamamlanmasýný saðlamasýdýr.
KAFAMA TAKILANLAR..
TÜSÝAD’a ne oldu?
TÜSÝAD’da her adýmýn uzun uzun tartýþýlarak atýldýðýný, katý bir kurumsallýk hakim olduðunu biliyoruz. Bu kurumun temsilcisi Haluk Dinçer, Cumhurbaþkaný Erdoðan’ý seçildikten sonra ziyaret etmiþ ve geçmiþteki pürüzleri sýfýrlayan açýklamalar yapmýþtý. Daha sonra bir þeyler oldu ve kurumsallýða çok önem veren bu TÜSÝAD’ýn ayný baþkaný bu sefer de “Cumhurbaþkaný muhatabýmýz deðil” dedi.
O arada ne oldu acaba?..
Bu nasýl özgürlük?..
Cumhurbaþkanlýðý Sarayý’ndaki 16 Türk devletini sembolize eden kýyafetler konusunda konuþmayan kalmadý. Genellikle de alay edildi. AK Parti Balýkesir Milletvekili Tülay Babuþçu da fikrini söylemiþ, “600 yýllýk imparatorluðun 90 yýllýk reklam arasý sona erdi” demiþ. Sen misin bunu söyleyen... Bazý medya gruplarýnda acilen linç giriþimi baþlatýldý.
Bunu bana biri izah edebilir mi? Peygamberimize hakareti Türkiye’ye taþýmak fikir özgürlüðü oluyorsa bu yargýsýz infaz ne oluyor?..