Bu anayasa ile yönetilen devletin meşruiyeti

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile ilgili kararın Türkiye’de bir milat olmasını temenni ediyorum. 

Muhtemelen, 1980’de oluşan Milli Güvenlik Konseyi’nin ebediyete intikal etmiş üyeleri de yargılanabilmiş olsalar idi bu karar onlar için de çıkmış olacaktı.

Bu beş kişi, Kenan Evren (Genelkurmay Başkanı), Nurettin Ersin (Kara Kuvvetleri Komutanı), Nejat Tümer (Deniz Kuvvetleri Komutanı), Tahsin Şahinkaya (Hava Kuvvetleri Komutanı) ve Sedat Celasun (Jandarma Genel Komutanı) yaptıkları anayasa ve yasalarla maalesef Türkiye’nin otuz, kırk senesini belirlediler ve bu yasaların büyük bölümü, başta Anayasa olmak üzere, halen de yürürlükte oldukları için günümüzü ve muhtemelen yarınımızı da belirlemeye devam ediyorlar.

Bu arada o Danışma Meclisi’nde bu paşaların maşası olarak görev alanların da kulaklarını bir çınlatalım.

Ve bu durum, başta tüm TBMM kompozisyonları ve tüm Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve tüm vatandaşlar için, hepimiz için büyük, çok büyük bir utançtır.

Bu beşlinin yaptığı bir anayasa ile yönetiliyor olmak, bu beşlinin yaptığı siyasal partiler kanunu ile siyasi yaşamımızın düzenleniyor oluşu kabul edilebilecek bir durum değildir.

Çarşamba günü mahkemenin verdiği karar, Yargıtay yolu doğal olarak açık olmak kaydıyla, Evren ve Şahinkaya’nın müebbet hapisle cezalandırılmış olmaları, rütbelerinin sökülüp rütbesiz er rütbesine getirilecek olmaları bu berbat durumu daha da berbat, daha da kabul edilemez bir duruma getirmiştir.

Çok net söylüyorum, bilmiyorum 301 kapsamına girer mi girmez mi, Türkiye devleti artık çok büyük ölçüde meşruiyetini kaybetmiş bir devlettir.

Devlet dediğimiz yapı özünde hukuk demektir ve başka bir şey de demek değildir.

Hukuk hiyerarşisinin de en tepesinde, uluslararası sözleşmeler belki hariç, anayasa vardır, tüm yasalar, tüzükler, yönetmelikler de bu anayasaya uygun olmalıdır.

Ve bu Anayasa’nın da, bugün için, yapıcıları yargı organı tarafından müebbet hapisle cezalandırılmış insanlardır, hükümlülerdir.

Ve biz, yurttaşlar ve en önemlisi tüm devlet aparatı bu hükümlülerin yaptığı, beşli darbe cuntasının tek yetkili olarak onay verdiği bir anayasa ile yönetiliyoruz.

Aynı beşli darbe cuntasının yaptığı, onayladığı Siyasi Partiler Kanunu da tüm siyasi yaşamımızı yönlendiriyor.

Ben de böyle acı bir gerçek karşısında yeni bir Anayasanın toplumun, siyasi sınıfın gündeminde birinci madde olmamasını hayretle izliyorum.

Kimse kızmasın ama bu anayasadan, hükümlü Kenan Evren’in yaptığı, onay verdiği Anayasa’dan meşruiyetini alan her işlemin meşruiyeti tartışmalı olacaktır.

Kimse bana bu Anayasa’nın yüzde 92 ile referandumda kabul gördüğünü söylemesin, ben o günleri yaşadım, bu referandumun nasıl bir ortamda yapıldığını biliyorum, TRT tekelinde, yazılı basında da hayır propagandasının yasaklı olduğu, Kenan Evren’in “Referandumda hayır çıkarsa biz de gitmeyiz, kalırız” dediği bir ortamda yapılan bir oylamanın meşruiyetini, hatta yasallığını bile iddia etmek çok zordur, hatta imkansızdır.

Gönlüm Cumhurbaşkanlığı seçiminin bile yeni bir anayasal çerçevede yapılmasını istiyor ama muhtemelen bu mümkün olmayacak.

Tüm siyasi oluşumlar 1982 Anayasanın değişmesini istiyorlar ama belirli konjonktürlerde belirli anayasal düzenlemeler işlerine geldiği için konuya da yeterince asılmıyorlar.

Ancak, bu kez durum biraz değişik galiba, meşruiyet sorunu öyle boyutlara ulaştı ki, küçük hesapların hepsi bu meşruiyet krizi karşısında rüzgarın önünde savrulan hazan yaprağı gibi olacaklar.